Herkes engelli adayıdır!

ENGEL

Engel…Söylemesi kolay fakat anlamlandırması zor olan kelime.

toplumun ciddiyete henüz kavuşturamadığı fakat yaşanması mümkün

olan durum.Engelin bir farkındalık durumunda ciddiyetinin anlaşılır

olması insanların bu konu üzerinde yoğunlaşmasını sağlayacaktır.

Toplumumuzda engel açıklanması ve insanların zihinlerinde ki

önyargıyı silmeye yönelik bir kavram olması gerekirken, bizde

kanayan bir yara halindedir.Farkındalık diyorum…Herkezin

yapması gereken fakat yapamadığı en önemli durum.Hayatta

bazı şeylerin anlaşılır olması için “empati” yapmak yeterli olacaktır.

Saniyeler almayan bu durum sayesinde insanlar toplumda bizden farklı

durumlara sahip olan bireyleri farkedecek ve bencillik kavramı ortadan

kalkacaktır.Dünya’da ki olan bu gerceği yok saymak ise yapılan en büyük

haksızlıktır.Kimse bu durumu seçmez fakat layığıyla yaşamayı hakeder.

Son yıllarda önceki yıllara oranla dernek,kurum ve kuruluşların

fazlalaşması toplumdaki sessiz bireylerin seslerini duruyması için

önemli bir gelişmedir. görüyorum ki yapılanmalarda engelli bireylere

yönelik çalışma ve yaşam alanları gelişmeye başladı.Bunların hepsi

yeterli mi? tabiki de hayır. Toplumumuzun bize ait olan bizlerden

olanlara sahip cıkıp tek farkın onlara ait sınırlılıklar olduğu bilincine sahip

calısmalar düzenlenmelidir.Yollar,kaldırımlar,toplu taşıma araçları ve

tüm kullanım alanları engelli kardeşimin konumuna ve durumuna uygun

olmaması bizim toplumumuzun engelidir.Çünkü engel durumumunu

çaresiz hale biz getiriyoruz.Bilinçsizlik sonucunda ise bu gündeme

geliyor.Engelli bireylerin topluma katılmaları için yapılanmalıyız.Engel

bir çıkmaz değil,sonuçları olan bir durumdur.Her ne kadar bizim özen

göstermemiz gerekmiş olsa da bu kardeşlerimiz topluma,bizlere adapte

olmaya çalışmış ve diğer insanların düşünce ve ön yargılarına inat hayata

daima pozitif bakmaya çalışmışlardır.Medyada görülen milli sporcularımız

hepimizin gururudur.Başarılarını millet olarak kutlayarak desteklerimizi

gösterdik.Onlara yapabileceklerinin düşündükleri kadar sınırlı olmadığını

gösterdik. Bunlar tabiki de sadece görülen kısmı…peki ya diğer tarafı?

Keşke her engelli birey anlatılanlar kadar şanslı olsa.Bazılar var ki sesini

duyuramıyor,yetemiyor. Belki çabalıyor fakat duyulmuyor.Kendi kimsesiz-

liklerinde boğuluyor.Kendilerini duyacak,anlayacak bir ses,bir güç, belki bir

tebessüm ya da bir bakış arıyorlar.Duyuramadıkları anda ise kaybolmaya

doğru yavaşca ilerliyorlar.Doğuştan olmayıp sonradan engelli durumuna

katılan kardeşlerimizi diyorum onlarda varlar,tanınmıyorlar fakat binleri

kaplıyorlar.Onların yaşantıları daha zor. Herşeyin varken hiçbirşeyinin

olmaması durumu.Önceden üç adımda çıktığın o merdiven büyük bir

boşluk, saatlerce izlediğin tv karanlık bir kuyu, hep yapmak istediklerin

olan hayallerin ise flu. Bunların hepsini yaparken yapamama durumudur zor

olan ya da başkasına rica etmektir yıpratan.Bundan tam 3 yıl önce eşimi

kaybettim. Aklıma gelmeyecek bir durumdan dolayı.Beyin kanaması hep du-

yardımda yakıştıramadım ben hayat arkadaşıma. 1 hafta komada yattı.Onun

için hep dua ederdim; kolu bacağı tutmasın, gözleri görmesin ama yanımda

nefes alsın ben ona herşey olurum, yeter ki olsun. Nerden bilebilirim ki

yetememenin ne demek olduğunu.Ben sadece kendimi düşündüm bencilce.

Eşimi kaybettikten sonra açıldı gözlerim.İnsanları farkettim, farklılıklarını

farkettim.Takip ediyordum, izliyordum.Neler oluyor, neler yapılıyor gözden

geçiriyordum.

Bir gün evime giderken ellili yaşlarda bir beyfendi gözüme çarptı.

Biraz baktıktan sonra masumiyetiyle çevirdi yüzünü bana ve sohbetimiz başladı.

Yıllar öncesi diyordu ben genç iken diye başlıyordu cümleye.Beyin kanaması

geçirmiş, tutan elleri tutmaz adım atan ayakları adım atmaz hale gelmiş.Tramvaya

bir başkasının yardımıyla binmiş ve bir yeri bile olmayışının üzerine oturtulmuş

bir yere. İşte o zaman anladım hayat arkadaşıma yetemeyeceğimi, haksızlık ettiğimi.

Bu durumda onu görmeye dayanamıyacağımı ve ne yaparsam yapayım onun

zorluklarını kolayca hafifletemeyeceğimi anladım. gururluydun sen, ince düşü-

nürdün. İstemsizce ağlıyorum şuan sadece yaşadıklarımdan sonra “şükür”

demeyi öğrendim ve herkesin birgün birilerine muhtaç olabileceğini.Bunları söy-

lüyorum çünkü yaşamlarını kolatlaştıracak fırsatları yaratmak için.Yaşam alanları

yapılırken engelli olan Ayşe, Ahmet ve diğerleri de unutulmasınlar diye. Onları

topluma katmak için. Onlarında haklarını düşünerek.Yapılan rampaları örnek

vermek istiyorum. Kullanıma hiç elverişli olmayan rampalar.Yapılan o yerden

elinde ki bebek arabasıyla zor çıkan bayan varken benim engelli kardeşim

nasıl çıkar o rampayı? ben tren yolu geçen bir yerde oturuyorum. Raylardan

geçilememesini öğrenemememiz üzücü.Kazaları önlemek için alt ve üst geçitler

engellilerimiz için asansörler yapıldı.Belediyemiz kart veriyor.Gayet güzel peki ya

temizliği nerede bu alanların. Ağırlıklara göre yapılan asansörler olmamalılar.

Geçtiğimiz günlerde bir üst geçit asansüründen ses geliyordu.Görevlileri çağır-

dık gelmediler taa ki zaman sonra bir kardeşimiz kendi kartıyla açtı. O da bir

engelliydi fakat kapı açıldıktan sonra ki manzara daha fazla şaşırtıcı ve üzücüydü.

Tekerlekli sandalyede yaşlı bir beyfendi ne yukarıya çıkabiliyor ne de aşağı

inebiliyor. Sebebi yapılmayan bakımlar ve gösterilmeyen özen.Bu sadece o gün

önüne çıkan engel. Peki ya sonrasında?

Yapılan etkinlikler, faaliyetler, yardımlarda değil önemli olan.Unutmamak ve

unutturmamak esas olan.. Herkes bilmelidir ki nefes alan her canlı yeni başlayan

günde birer engelli adayıdır aslında.

AYŞE GÜDÜCÜ

İNSAN OLABİLMEK DAHA MÜHİM

Engelli olmak, engelli olmak, engelli olmak…

Düşünüyorum da, ‘engelli’ kavramı yanlış biliniyor toplumumuzda. Gözleri görmeyen değildir engelli; gördüğü yanlışı, görmezden gelen, haksızlığa göz yuman insandır görme engelli olan. Tanıdığı veya tanımadığı insanların
arkasından, önyargılı bir şekilde atılıp tutulan bütün o dedikoduları işitip, duymazlıktan gelen, müdahale etmeyen insandır işitme engelli. Biri düştüğünde ona yardım etmiyorsan, yanlışlar karşısında susuyorsan, çevrendekiler aç iken sen karnını en leziz yiyeceklerle doyuruyorsan, yardımlaşıp paylaşmıyorsan, kendin haricinde, hiçbir insanın acısı, hüznü, dertleri senin umurunda değilse, herhangi bir insanın kalbini kırdığında bu senin kafana takılmıyorsa, üstelik bundan bir de haz alıyorsan; zihinsel engelli olan sensin. Hayata tek pencereden, at gözlüğüyle yalnızca bir açıyla bakıyorsan, sen düşünce engellisin.

Engellilerin toplumdan farklı olduğuna inanıyor çoğu insan. Hayır! Nesi farklı, kendi elinde olmayan görüntüsü mü, senden daha olgun düşünceleri mi? Kendisiyle barışık olan engelliler, bizim gibi sağlam(!) insanlardan çok daha yetenekli ve becerikliler üstelik. Yalnızca, onlara birden fazla şans tanıyın, harikalar ortaya koyar hepsi birçok alanda… Ha bir de kendisiyle barışık olmayan engelliler vardır, onlara el uzatmazsak, güven vermezsek nasıl fethedebiliriz ki gönüllerini. Mesele yürüyüp yürüyememek değil aslında, sadece ayrım yapmadan insan olabilmek.

Bana kalırsa bütün insanlar engellidir, kimilerininki yüzeydedir, görünür. Kimilerininki de yüzeyin hemen altındadır görünmez ama bu sizi aldatmasın çünkü her insan bazı konularda engellidir. Peki öyleyse düşün bakalım: Senin engelin ne?

Engellerle Şavaşmak

Deniz bu sabah erken uyanıp ailesine kahvaltı hazırladı.Sonra yürüyüşe gitmek için evden çıktı.Kendinden emin adımlarla herşeyi ardında bırakarak koştu.Yorulmadan,sıkılmadan koştu.Eve gelip duş aldı.Hazırlanması gerekiyordu.Topuklu ayakkabılar,muhteşem bir elbise ve saçları,hazırdı.Arkadaşlarıyla alışverişe çıktı.Doyasıya gezdiler,eğlendiler.Deniz kenarında oturup ayaklarını denize sokturlar.Bisiklete bindiler.Akşam spora gitmesi gerekiyordu.Arkadaşlarından ayrılıp eve uğradı.Spora gitme vakti gelmişti.1.5 saatlik sporun ardından eve doğru yol aldı.En uzun yolu seçti.Eve yürüyerek geldi ve hala yorulmamıştı.Ayakları bütün yükünü taşıyabilmişti.Deniz heyecanla oturup günlüğüne not almaya başlamıştı.Böyle güzel bir gün hiç bitmesin diye düşünürken.Hüzün ! Çünkü bunlar imkansızdı.Deniz doğuştan omurilik sorunu ile dünyaya gözlerini açmıştı.Ve bu sorunlar ayağınada yansımıştı.Hayatla savaşmaya 2.5 yaşında başlamıştı.İlk fakat son ameliyatı değildi.Doktor olmadığı için mecbur şehir dışına gitmeleri gerekiyordu.Gergin omurilik ameliyatını olmuştu bu bir kurtuluşmuydu?Maalesef.Deniz bu ameliyatla kurtulamamıştı hastalıktan.Aksine bu ameliyatta doktor hatasıda eklemişti.Hıçkırık ve gözyaşlarıyla acısını dile getirmeye çalıştığında henüz 3 yaşındaydı.

Kasık fıtığı demişti doktorlar ve hemen ameliyat olması gerekiyordu.Ameliyata alınmıştı alınmasına ancak sol tarafta olan ameliyat yerini karıştırıp sağ tarafı yapmışlar.Ameliyattan sonra fark edilen bu durum telafi edilmeye çalışmış ve sol taraf için tekrar ameliyata alınmıştı.İlkokul güzel bir şekilde geçerken ortaokulun başında başlamıştı herşey.Hastalığı hayatının baş köşesinde oturmuştu.Hiç çıkmayacaktı hayatından.Eşlik ediyordu.Kötü birşeydi bu.6.sınıftaydı ve ayağında şekil bozukluğu başlamıştı.Bunun arkasından dayanılması imkansız ağrılar vardı.Evet Deniz’in ayağı çok ağrıyordu.Her geçen gün ağrılar azalmak yerine fazlalaşıyordu. Ama Deniz tüm olanlara rağmen hayata tutunmaya çalışıyordu.Derslerinde başarılıydı.Yazmayı çok seviyordu.Duygularını ifade etmenin yolu buydu belkide.Katıldığı kompozisyon yarışmasında 1.olmuştu.Deniz hayata tutunmaya çalıştıkça hastalık kendini göstermekte ısrarlıydı.Ayağında yara açılmıştı.Ayak tabanında olduğu için yürümesi daha da kısıtlanmıştı.Mecburen doktorların dediği Ozon tedavisine başlaması gerekiyordu.Ozon tedavisine başladı yaklaşık 2 ay kadar gitti ve yara kapandı.Yara kapandı ama tekrar açılabilirdi.8. sınıftaydı ve okul temsilcisiydi.Hiç bir şeyi umursamadan okul hayatında yükseklerde olmayı hedefliyordu.Ansızın o yara tekrar açıldı.Hemde 5 yıl kapanmamak üzere.Deniz’in ameliyat olması gerekiyordu.Yine ameliyat.Ameliyatı oldu.Ameliyata umutlarla giren Deniz umutsuz çıktı.Yara kapanmamıştı.Aksine daha kötü olmuştu.Her ameliyat olumsuz sonuçlanmaktaydı.Her sabah uyandığında yere basmaktan korkuyordu.Adımlarını atarken tereddütteydi.Yara sürekli kanıyordu.Deniz pansuman yapmak zorundaydı.Her gün,hatta bazen gün içerisinde defalarca.Ayakkabı giyemiyordu.Mecburen yıllarca terlik kullanmak zorunda kaldı.Ayağında his kaybı olduğu için yaranın kapanması çok imkansızdı.Deniz umudunu yitirmemeye çalışıyordu.Soğuk algınlığı için gittiği hastanede tesadüfen bir doktorla karşılaşmıştı.O doktor Deniz’in dermanıydı.Doktor ameliyat ile kapanmayan yaranın tedavisini üstlenmişti.Deniz lise 2.sınıftaydı.Ayağı alçıda öyle 3 ay boyunca kış ayında okula gidip gelmek zorunda kalmıştı.Anlamsız bakışlara rağmen,acıyan bakışlara rağmen aldırış etmeden gitti.Ancak bu durumu gizliyordu.Deniz hem okul hem tedavisini bir arada yürütüyordu.Okul çıkışında hastaneye gitmesi gerekiyordu.Yoruluyordu.Deniz bu kez okulda katıldığı şiir yarışmasında 1.olmuştu.Deniz vakit buldukça yazardı.Ağrıları yıllar geçmesine rağmen geçmiyordu.Yara kapanmıştı.Evet yara doktor sayesinde kapanmıştı.Ama Deniz ayağına çok dikkatli bakmalıydı.Deniz’in yaşamı boyunca ayağında tekrar yara açılma ihtimali olucaktı.Deniz arkadaşları gibi gezemiyor,istediği kadar yürüyemiyor ve istediği ayakkabıları giyemiyordu.İçinde bir burukluk vardı.Özenerek baktığı ayakkabılarda sadece bakmakla yenitebiliyordu.Bunlardan ziyade tek istediği ağrılarının giderilmesiydi.Ağrıları daha çok canını sıkıyordu.Hayatını olumsuz yönde etkiliyordu.Herşeyi ayağına göre düzenliyordu.Çünkü üzerinde biraz gidip geldiğinde ağrımaya başlıyordu,uyuyamıyordu.Sabahlara kadar oturup ağlıyordu.Deniz gecelerden nefret ederdi.Fakat yıldızları çok severdi.Onlara bakar kalemini alıp birşeyler karalardı.Ağrı kesicisiz 1 gün bile dayanamıyordu.Bazen bi anda 3 tane içerdi.Acı çekiyordu.Çocukluğunu yaşayamamıştı.

Şimdi gençliği gidiyordu.Okul,hastane ve ev.Bu yaşta bu kadar derdi omuzlayamıyordu.Çon gençti.Yaşananlara dayanmalıydı.Kaderiydi.Zamanla ağrı kesici haplar fayda etmemeye başlamıştı.Haftada 2 3 kez acile gitmeye başlamıştı.İğnelerle ayakta durmaya çabalıyordu.Zor günlerle birlikte lise mezunu olmuştu.Üniversite sınavlarına hazırlanamamıştı.Ama bilgilerine güvenip sınava girdi.Aynı zamanda şehir dışında ameliyat için gün almıştı.Sınavdan sonra bir okulda sekreterliğe başlamıştı.Kısa süreliğineydi.Çünkü;ameliyatı vardı ve üniversite sınav sonucunu bekliyordu.Vakit geçsin diye sekreterlik işine başlamıştı.Çok yorulmuyordu.Ama bu basit iş bişe bazen ona çok zor geliyordu.Koşturmacaya kapılan Deniz için beklenen ameliyat tarihi gelmişti.Deniz şehir dışında ameliyat olacaktı.Doktorlar 2 ameliyatı aynı anda yapacaklardı.Deniz korkuyordu.1 değil 2 ameliyat bir anda olacaktı.Bu ameliyatlardan da kurtulmuştu.6 gün hastane macerasından sonra taburcu olmuştu.Üniversite için ek tercihleri yapacaktı.Yaptı ve oldu yerleşti.Artık Açıköğretim 4 yıllık Sosyoloji öğrencisiydi.Evet Açıköğretim öğrencisiydi çünkü;sağlık sorunlarından dolayı üniversiteye normal öğrenciler gibi gidemezdi.Kaydını annesi yaptırmıştı.Deniz 3 ay ayağına basmamalıydı.Hem alçıda vardı.Deniz psikolojik olarak çökmüştü.Sınavlara hazırlanmaya başladı.Etrafındakiler farklı şehirlerde üniversite okumak için gitmişlerdi.Gidemeyenler kurslara,dershanelere gidiyorlardı.Bu onun içini acıtıyordu.Yaşıtları gibi doyasıya gezememek,yürüyememek.İlk sınavlara alçı ve değnek eşliğinde gitmek zorundaydı.Sınavlara girip çıtı.Kontrol için şehir dışına gitmesi gerekiyordu.Alçı çıkmamıştı.Kontrol esnasında Deniz ağrılarından şikayetçiydi.Doktor yeni bir tetkik istedi.Deniz bu kez istenileni yapıp geldi.Sonuç üzücüydü.Avn diğer adıyla kemikte çürüme.Doktorlar oksijen tedavisi önerdiler.Alçıdan kurtulmuştu.Fakat değneksiz yürümemesi gerekiyordu.Deniz döndüğünde sınavlara girecekti.Bu kezde değnekle sınavlara gitti.Arkadaşlarının yardımıyla.Doktorlar tedavi sırasında üzerine basmaması elinden geldiği kadar değnek kullanmasını belirtmişlerdi.Deniz söyleneni yapıyordu.Ama ağrıları aynıydı.Sınavları atlattı.Ancak asıl atlatılması gereken bir hayat sınavı vardı.Oksijen tedavisine başladı.Tam 1 ay boyunca tedaviye değnekle yalnız gidip geldi.Değnek eşlik ediyordu.Tedaviye giden tek genç hasta Deniz’di.Gelenlerin hepsi çok yaşlıy ve genelde bir ayağı,parmakları kesinlen insanlardı.Deniz bu durumdan kötü etkileniyordu.Hayat Deniz için her geçen gün daha da zorlaşıyordu.Deniz hayatın basamaklarından çıkamıyordu.Resmen sürünüyordu.Basamaklara tırmanmak istedikçe hastalığı onu geriye itikliyordu ve çıkmaza düşüyordu.Olumlu düşünemiyordu.Her doktor olumsuz konuşuyordu.Deniz 2.5 ay kadar değnek kullandı.Bu tedavide işe yaramamıştı.Deniz farklı doktorlara görünüyordu.Ama her doktor olumsuz cümleler kurmaktaydı.Denizin bu durumunu hiç bir doktor üstlenmiyordu.Ayağına protez takılması gerekiyordu.Yaşı genç olduğu için ertelemek istiyorlardı.Ama Deniz okadar çok yorulmuştuki artık beklemek istemiyordu.Bir an önce ağrıları dinsin kurtulsun istiyordu.Aniden araya omurilik ameliyatı girdi.Küçükken yapılan yanlış ameliyattan ötürü gergin omurilik ameliyatı tekrarlanmıştı.Aradan bir kaç ay sonra böbreklerinde sorun olmaması için ameliyat oldu.Eğer bu ameliyat olumlu geçerse 6 ayda 1 tekrarlanacaktı.Bu da olmadı.Hepsi gibi bu da olmamıştı.Buna benzer 1 ameliyat daha gerçekleşti.Bu süreçte ayağı için Kanlandırma ameliyatı olmalıydı.Doktorlar %1 olumlu sonuç alırız,denemekten başka şansın yok demişlerdi.Ameliyattan sonrada 6 ay kadar üstüne basmaması gerekiyordu.Bu ameliyat çözüm değildi.Sadece denenmesi gerekiyordu.Deneme.Deniz sonucun olumsuz geçeceğini biliyordu.Bu ameliyatı olmadı.Böbrekler için olduğu 2.ameliyatın sonucuda aynıydı.Böyle devam ederse böbreklerini kaybedebilirdi.Deniz günde 6 kez bir işlem yapmak zorundaydı.Bunuda istemiyordu.Deniz pes etmek istedi.Ameliyatlar,tedaviler ard arda geliyordu.Sınıftada kalmıştı.Mecburen kaydını dondurmuştu.Her ameliyat ve tedavi olumsuz sonuçlanıyordu.Deniz bu duruma çok üzülüyordu.Yeni doktorlar arıyordu.Yeni umutlar peşindeydi.Her doktor onun için bir umuttu.Derdini anlatıyor ve olumlu sonuç bekliyordu.Ama olmuyordu.Ağrıları bütün bedenini sarıp sarmalıyordu.Ne sabrı ne de dayanma gücü kalmamıştı.Olanlara artık tahammül edemiyordu.Bir süreliğine yalnız kalmak istedi.Hastaneden,olumsuz konuşan doktorlardan ve ilaçlardan.Bir an önce protez takılsın istiyordu.Bekleyecek gücü kalmamıştı.Doktorlar hala genç olduğu için proteze yanaşmıyorlardı.Ancak Deniz bu zamana kadar ne olumsuzluklarla karşılaşmıştı.Protez bunların yanında basit kalırdı.Yeterki ağrıları dinsin.Protezede razıydı.Oradan oraya sürüklenen Deniz olacaklardan habersizdi.Hastalık bütün hayatını olumsuz etkiliyordu.Bir türlü kurtulamıyordu.Doktorlar Avn teşhisi ile ödemin karıştırıldığını söylüyordu.Ağrılarının kesin sebebi yanlış teşhisle sonuçlanmış olamazdı.Doktorlar net bir teşhis koyamıyordu.Ödem ile Avn arasında gidip geliyorlardı.En son gittiği doktor ise hayatı boyunca bu ağrıyla yaşayacağını,ayağına çok basmaması gerektiğini söyledi.Deniz hep bir beklenti içindeydi.Ağrıların geçicek cümlesini duymak istiyordu.Tek bir kelime istiyordu.O kelime herşeyi değiştirebilirdi.Tıp hızla ilerliyor kelimesi Deniz için hiç bir anlam ifade etmiyordu.Sağlığı için verdiği savaşlar boşunaymış.Ağrılardan kurtulması gerekiyordu.Ömrünün sonuna kadar ağrılarla yaşayamazdı.Genç yaşta bu kadar kısıtlanmak onun için kötü bir durumdu.Ayağına istediği kadar basamamak,kısa süreli üstünde durmak zordu.Tam bu yaşta doyasıya yürümesi,koşması gerekirken o bunlardan mahrum kalıyordu.Genç yaşta kısıtlanmak,yaşamdan uzaklaştırılmak ve olanlarla başa çıkmak kolay değildi.Ameliyatlar sonuç versin isterdi.Umutları hiç tükenmeseydi.

Deniz ağrılarla yaşamaya mahkumdu.Aradan zaman geçti Deniz’e protez takıldı.Böbreklerden biri de iflas etmişti.Bunun için makineden destek alıyordu.Evden çok nadir çıkabiliyordu.Ağrıları azda olsa hafiflemşti.Üniversite hayatı olmamıştı.Dilediğince gezememişti.Hayalindeki ayakkabıları giyememişti.Acıyan gözler hapsindeydi.Deniz ailesiyle birlikte yaşıyordu.İçine kapanık biri olmuştu.Hayattan tek beklentisi sağlığıydı.Ama kaderinde bunlar vardı.Deniz yaşama tutunmak için bir sebep arıyordu.Bulamıyordu.Hayat aslında bakıldığı zaman çok güzel ve mutluluk dolu bir kelime ancak böyle değil.Bu kelime Deniz için bir anlam ifade etmiyordu.Acıdan başka.1 gece Deniz’in ayağı yine çok ağrıyordu.Dayanamadı ağlamaya başladı.Balkona çıktı gökyüzüne baktı.Artık bir sona yaklaşmıştı.

Elinden hiç bir şey gelmiyordu.Kaderini sonlandırmak üzereydi.5.kattaki balkondan kendini boşluğa bıraktı.Deniz oracıkta can vermişti.Evet hayat çizgimizi biz çizemiyoruz.Sadece çizilen yolda yaşama savaşı veriyoruz.Bu savaşta kazananda kaybedende biz oluyoruz.Deniz her geçen gün olumsuzlukları göğüslemeye çalışmıştı.Umutlarla,hayallerle ayakta durmak istedi.Deniz hayattan çok şey istememişti.Etrafındakiler gibi olmak isterdi.Doyasıya gezmek,eğlenmek ve koşmak.

Yorulana kadar koşmak.Beğendiği ayakkabıları giymek isterdi.O ayakkabılardan bir çifti tabutun üstündeydi.Tek umudu rüyasındakilerin gerçekleşmesiydi.Gerçekleşemedi.Deniz’in sonu hüzündü.İstedikleri bekledikleri sadece rüyasında saklı kalmıştı.Deniz engellerle başa çıkamadı ve yaşamına son verdi.Engellerle savaşamadı ve Deniz’in hayat savaşı böylelikle son buldu.

Tekerlekli Sandalyem

 

RÜZGAR

Ellerimi kanatırcasına tutuyordum uçurtmanın ipini.Sema kollarını açmış çağırıyordu, bin bir emek yaptığım uçurtmamı.Marangozdan aldığım birkaç çıta, kırtasiyeden aldığım ambalaj kağıdı…Kuyruğu için ise annemin alışveriş poşetleri.Rengarenkti benim uçurtmam.Diğerlerinden çok farklı.Bir ismi bile vardı,Rüzgar.Günlerce havanın güzel olmasını beklemiş, defalarca havalanması için denemiştim.evet,şimdi semada uçurtmam.Çok korkuyorum elimden süzülüverecek diye ipi.Öyle ya bu benim ilk uçurtmam.Keşke kaçıp gideceğine beni de alıp götürse.Hep merak etmişimdir gökyüzünü.Çizgi filmlerdeki gibi insanlar gökkuşağında oturabilir mi ya da Güneş’in bizim resimlerde çizdiğimiz gibi bir gülen yüzü var mı? Yağmur yağdığında siyah bulutların kızgın suratları mı oluyor? Rüzgar, beni kuşlarla da tanıştırır.Belki bir martının kanadına tutunup deryaya ‘’Merhaba ‘’ derim.Vapurdan simit atan çocuklara gülümserim.Ben bunları düşünürken Rüzgar, hafif bir tüy tanesi gibi gökyüzünde süzülüyordu.Düşündüklerimi bilse bana nasıl gülerdi kim bilir.Martı bir dost, gökkuşağında oturmak.Annem kızmakta haklı.Bazen bu hayal kurma işini abartıyorum.Hayır hayır haklı değil! İnsan neden hayal kurmayı abartmasın ki?

Ben başka bir Dünya çizip, kendim boyayacağım.Deryayı beyaz yapacağım, semayı yeşil.Benim martılarım mavi olacak.Bütün taşları rengarenk boyayacağım.Kötü adamları, sol yanında kötülük barındıranları çizmeyeceğim dünyama.Bütün çocukların eline kırmızı elma şekeri çizeceğim.Baloncu amcalar, oyuncakçı teyzeler.Tam da resim öğretmenimin istediği gibi hiç beyaz yer kalmadan boyayacağım.Bittiğinde birer gülen yüz konduracağım her insanın yüzüne.Ellerini tutuşturacağım birbirine.Bütün silahları , savaş tanklarını, atom bombalarını sileceğim resmimden.Bu Dünyada savaşmak yasak..

-Umuuuuuuuuuuuuuuuutttt!!

-Efendim, anne?

-Arkadaşların gelmiş oğlum.Bak bir de hediye yapmışlar sana.Hadi gel buraya seni bekliyorlar.

– Tamam anne geliyorum.

-Yardım ister misin oğlum?

-İstemem anne.Alışım tekerlekli sandalyeme.

Arkadaşlarım bir uçurtma yapmışlar bana.Yaz geldiğinde uçuracakmışız.Annem söz verdi.Götürecek bizi arabasıyla, en yüksek tepeye.Arkadaşlarım bir de isim vermiş el emeği, göz nuru uçurtmaya, Rüzgar.