Engelli çocuğu olan anneye ilave prim günü!

1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren sosyal güvenlik yasası, başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede engelli çocuğu bulunan annelere prim günü ilavesi ve yaş indirimi yoluyla erken emeklilik hakkı sağlıyor.

5510 sayılı SS ve GSS Kanunu’nun 28. maddesine göre, emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan ve başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul çocuğu bulunan annelerin, 1 Ekim 2008 tarihinden sonra geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte biri, prim ödeme gün sayıları toplamına ekleniyor. Prim ödeme gün sayılarına eklenen bu süreler ayrıca emeklilik yaş hadlerinden de indiriliyor.

Böylece, engelli çocuğu olan ve bunu raporla teyit eden sigortalı annelerin, 1 Ekim 2008 tarihinden sonra geçen sigortalılık süresinin dörtte biri kadar prim günü kazanmaları ve daha erken yaşta emekli olmaları söz konusu olabilecek.

Erken emeklilik hakkından SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na tabi çalışan tüm anneler ile isteğe bağlı sigortalı veya isteğe bağlı iştirakçi olan anneler yararlanabiliyor.

BAŞVURU GEREKİYOR

Erken emeklilik hakkından yararlanmak isteyen anneler öncelikle, çocuğunun başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda özürlü olduğunun tespitini isteyecek. Bunun için de en son çalışmalarının geçtiği sosyal güvenlik il müdürlüğüne/sosyal güvenlik merkezine başvurup, yetkili sağlık hizmeti sunucularına çocuğunun sevk işlemini yaptıracak. Alınacak raporla Sosyal Güvenlik Kurumu’na başvurulacak.

Başvuru, yaşlılık aylığı bağlanacağı tarihi beklemeden de yapılabiliyor. Kuruma başvuru tarihinde aktif olarak çalışılıp çalışılmadığına bakılmıyor.

PRİM GÜNÜNE EKLENECEK SÜRELER

Prim ödeme gün sayıları toplamına eklenecek ve ayrıca emeklilik yaş hadlerinden indirilecek süreler;

1- Sigortalı annenin sigortalılık başlangıcının 1 Ekim 2008 tarihinden önce veya sonra olmasına,

2- Çocuğun doğum tarihine,

3- Çocuğun ölmesi halinde ölüm tarihine,

4- Başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul durumda olma halinin başlangıç ve bitiş tarihine, göre belirleniyor,

Örneğin, 1 Ekim 2008’den önce çalışmaya başlayan ve bu tarihte başka birinin sürekli bakımına muhtaç çocuğu bulunan annenin, 1 Ekim 2008’den itibaren geçen çalışma sürelerinin dörtte biri toplam prim ödeme gün sayısına ilave edilecek, ilave edilen bu süre kadar da emeklilik yaş haddinden indirim yapılacak.

1 Ekim 2008 tarihinden sonra işe giren ve işe girdiği tarihte başka birinin bakımına muhtaç çocuğu bulunan annenin, işe girdiği tarihten itibaren geçen prim ödeme gün sayılarının dörtte biri prim ödeme gün sayılarına ilave edilip, emeklilik yaşından indirilecek.

Çocuğun başka birinin sürekli bakımına muhtaç olma halinin başlangıç tarihinin, 1 Ekim 2008 tarihinden sonra olması halinde ise rapor tarihinden sonraki çalışma süreleri için ilave prim günü verilecek.

Malul çocuğun ölümü veya bakıma muhtaçlığının kalkması halinde, ölüm tarihine veya bakıma muhtaçlığın kalktığına karar verilen sağlık kurulu rapor tarihine kadar geçen hizmetlerin dörtte biri prim ödeme gün sayısına eklenecek.

AIDS’e neden olan HIV kullanılarak yapılan kanser tedavisi, lösemi hastasının iyileşmesini sağladı

Pennsylvania Üniversitesi’nden bilimadamları, polis emeklisi 65 yaşındaki lösemi hastası William Ludwig’den, bir milyardan fazla lenfosit (virüs ve tümörlerle savaşan akyuvar türü) aldı. Lenfositler, etkin olmayan HIV ile temasa geçirildi. HIV, lenfositleri değiştirerek, kanserle savaşmalarını sağladı. Değişime uğrayan lenfositler hastaya nakledildi.

Tedavinin ilk zamanlarında Ludwig’de değişim olmadı ancak 10 gün sonra, kemoterapinin etki göstermediği Ludwig’de titremeler, yüksek ateş ve tansiyon düşmesi görüldü. Başta durumdan endişe duyan doktorlar, bu ciddi grip belirtilerinin birkaç hafta sonra geçtiğini ve belirtilerin yanı sıra Ludwig’in lösemiden de kurtulduğunu belirledi.

Araştırmacılardan Carl June, “Ludwig’in tamamen iyileştiğini söylemek için erken olduğunu ve daha kapsamlı araştırmalar yapılması gerektiğini” belirtirken, bir yıl önce yataktan çıkmakta zorlanan Ludwig, golf oynamaya gidebildiğini ve “yeniden doğduğunu” ifade etti.

“The New England Journal of Medicine” ve “Science Translational Medicine” dergilerinde yayımlanan araştırmada bilimadamları, hastanın bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini öldürebileceğini göstermiş oldu. Başka kanser türlerine yakalanan 2 hastada da denenen bu yöntem, hastalardan birinin tamamen, birinin kısmen iyileşmesini sağladı.

Hacettepe Üniversitesi araştırmacıları, körlüğe neden olan gen keşfetti.!

Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Metabolizma Ünitesi araştırıcıları Doç. Dr. Köksal Özgül ve Dr. Didem Yücel Yılmaz, tek hasta bireyden yola çıkarak, körlüğe neden olan yeni bir gen buldu.

Tek bireyden yola çıkarak, ailesinde kalıtsal retinitis pigmentosa (körlükle sonuçlanan bir kalıtsal retina dejenerasyonu) yani halk arasında bilinen adıyla ”tavuk karası-gece körlüğü” hastalığına neden olan yeni bir gen keşfettiklerini bildirdi. Özgül, dünyada yaklaşık 1,5 milyon kişinin bu hastalıktan etkilendiğini belirterek, bundan sonraki süreçte tedavi için önemli bir umut ışığı doğduğunu söyledi.

Hastalığın genetik geçiş gösterdiğine, farklı formları olduğuna, ilerleyen evrede körlükle sonuçlandığına dikkati çeken Özgül, bugüne kadar hastalığın seyrinin yavaşlatılmasının olanaksız olduğunu ve son evrede görme yetisinin tamamen kaybedildiğini kaydetti. Pek çok farklı genin bu hastalığa neden olduğunun tespit edildiğini fakat hastaların yüzde 60’a yakınında hastalığın genetik nedenlerinin bilinmediğini bildiren Özgül, şöyle konuştu;

”Hacettepe Üniversitesi Metabolizma Araştırma Laboratuvarı’nda yürüttüğümüz çalışmaların sonuna doğru İstanbul’da yaşayan bir çift bize ulaştı. Eşlerden biri retinitis pigmentosa hastasıydı. Görme yetisinde kayıplar yaşayan hasta dünyaya bir çocuk getirmek, anne olmak istiyordu ancak doğacak çocuğun da aynı hastalığa yakalanmasından korkuyordu. Uzun süre internetten, hastanelerden bu konuyla ilgili bilgi almaya çalışan, araştırma yapan çift, bu konuda çalışmalar yürüttüğümüzü öğrenerek bizi buldu ve yardımcı olmamızı istedi. Çiftten kan alınarak DNA örnekleri analiz edildi. Araştırmalarımız sonucunda bu hastada retinitis pigmentosa hastalarında daha önce tanımlanmamış ve gözün retinasında bulunan görme fonksiyonunu sağlayan yeni bir gende mutasyon (hastalık nedeni olan kalıtsal değişiklik) tespit ettik.”

Türk hastada yapılan araştırma ve analizler sonucunda aday gösterilen genin tanımlanması ve hastalık nedeni olan mutasyonun belirlenmesinin ardından Radboud Üniversitesi ve Avrupa Retina Hastalıkları Konsorsiyumu’yla iş birliği yaptıklarını ifade eden Özgül, ”Amerika, Hollanda ve İsrail gibi ülkelerdeki tavuk karası-gece körlüğü hastalarının gen yapıları araştırıldı. Bu hastaların bir kısmında yine aynı gende mutasyonlar oluştuğu, bunun da bizim buluşumuzu doğruladığı kanıtlandı. Böylece genin tanımlanmasıyla birlikte körlüğün engellenmesi ve tedavisi için yeni bir umut ışığı doğdu. Bu gen sayesinde, hastalığı taşıyan hastalarda doğum öncesi tanı koymak ve tedavi metotlarını araştırmak mümkün olacak” dedi.

Yurt dışında çalışma sonuçlarının aynı gün hasta derneklerince hastalara bildirildiğini belirten Özgül, buluşlarının The American Journal Of Human Genetics Dergisi’nce özgün bir çalışma olarak yayınlandığını söyledi.

Özgül, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi’nce desteklenen çalışmanın gerçekleştirildiği metabolizma araştırma laboratuvarının altyapısının Devlet Planlama Teşkilatınca kurulduğuna işaret ederek, yurt dışında birçok olanak olmasına karşın Türkiye’de de böyle araştırmaların yapılabileceğini, yeterli altyapı ve beyin gücüne sahip olunduğunu belirtti.

En büyük ödül anne adayının mutluluğu;

Dr. Didem Yücel Yılmaz da çalışmaları süresince sayısız gen yapısı incelediklerini, bulunan geni taşıyan hastanın ise çalışmaların bitmesine yakın kendilerine ulaştığını kaydetti. Yücel, insan vücudunda yaklaşık 30 bin gen olduğunu, bugüne kadar yürütülen ”insan genom projesi” (insanın genetik kimlik kartı) çalışmalarıyla bu genlerin tamamına yakınının şifresinin çözüldüğünü belirterek, şöyle konuştu;

”Hangi genlerin ne gibi fonksiyonları yerine getirdiği şu an tam olarak bilinemiyor. Hastalıklarla genlerin ilişkisini kurduğunuzda hastalığı yenebilecek veriler de elde etmiş oluyorsunuz. Bu süreçte onlarca hasta inceledim fakat onların hastalıklarına neden olan genlerin bilinen genler olduğu ortaya çıktı. Bu süreçte bir kadının en doğal hakkı, tatmak isteyeceği en özel duyguyu, annelik duygusunu yaşama, bir evlat sahibi olma isteğiyle başvuran hastamız özveri gerektiren çalışma sürecinde daha da şevkle çalışma isteği verdi bize. Ona hastalığının sebebini bulduğumuzu, eşinin gen taramasında benzer bir duruma rastlamadığımızı, bu sonuçlar doğrultusunda doğacak çocukta hastalık görülme ihtimali olmadığını anlattığımızda sevinci görülmeye değerdi. 2 yıllık yoğun çalışmamızın en büyük takdiri ve ödülü, hastalara tedavi adına yeni bir ışık doğmasının yanı sıra o anne adayının mutluluğu oldu.”

Stres ve travma MS’i tetikliyor.!

Türkiye’de yaklaşık 35 bin Multipl Skleroz (MS) hastası olduğu tahmin ediliyor. Kuzey Avrupa ve Amerika’da daha sık görülen hastalığın üçte ikisi 20-40 yaş arasındaki gençlerde ortaya çıkıyor.

Multipl Skleroz hastalığı, merkezi sinir sisteminde görülüyor. Merkezi sinir sisteminin sinir hücrelerinden çıkan ve akson olarak isimlendirilen uzantılarının ve bu uzantıların çevresini saran miyelin olarak isimlendirilen yapıları etkiliyor. Başta bağışıklık sistemi hücreleri olmak üzere hasar gören bu yapılar, hastalığı ortaya çıkarıyor.

Hastalığın daha çok yetişkinlik döneminde kendini belli ettiğini belirten Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Sağduyu Kocaman, genetik yatkınlık olmakla birlikte, araştırmalarda hastalıktan sorumlu belirli bir genin bulunamadığını söylüyor. Hastalığın farklı tiplerde görüldüğünü söyleyen ve bu tipler hakkında bilgi veren Prof. Kocaman, MS’in belli başlı belirtilerini şöyle sıralıyor;

“Hastalık çok farklı ve kişiden kişiye değişken belirti ve bulgularla başlayabilir. Bu belirtiler hastalığın başlangıç dönemlerinde genellikle kendiliğinden de düzelebildiği için hastaların hekime başvurması ve tanı alması gecikebilir. Başlıca belirtileri arasında şunlar yer alıyor;

• Vücudun değişikli bölgelerinde özellikle gövdede, yüzde, kollar ya da bacaklarda uyuşukluk, karıncalanma, güçsüzlük,

• Görme keskinliğinin azalması ya da çift görme, baş dönmesi, dengesizlik, beceriksizlik,

• İdrar kaçırma ya da idrar yapamama,

• Dışkılama sorunları,

• Yorgunluğun baş göstermesi,

• Daha az sıklıkla bellek sorunları,

• Duygu durum değişiklikleri,

• Cinsel işlev bozuklukları,

• Konuşma bozuklukları,

• Baş ağrısı, uyku bozuklukları ya da epileptik nöbetler gözlenebilir,

• MS’de yorgunluk, halsizlik, uyuşmalar, elektriklenmeler gibi belirtiler gün içerisinde aralıklarla olabileceği gibi günlerce, haftalarca da sürebilmektedir. Belirti ve bulguların 24 saatten uzun sürdüğü dönemler “atak dönemi” olarak tanımlanır,

MS FARKLI TİPLERDE GÖRÜLEBİLİR

Atak ve İyileşmelerle Giden MS (Relapsing – Remitting MS) Bu tipte ataklar olur ve ataklar tam veya kısmen düzelir. MS’li kişilerin çoğu başlangıçta atak ve iyileşmeler ile giden seyir gösterir. Atakların ne sıklıkta geleceğini tahmin etmek mümkün değildir. Ancak bazen yılda birkaç kez bazen 2-3 yılda bir, hatta bazı hastalarda yıllar sonra bile atak olabilmektedir.

İkincil İlerleyici MS (Sekonder Progresif MS) Atak ve iyileşmeler ile giden MS hastalarının bir kısmında daha sonra ataklar azalır ya da görülmezken özürlülükte sinsi bir artışın olduğu ilerleyici forma geçiş olduğu süreçtir.

Birincil İlerleyici MS (Primer Progresif MS) Hastalık sinsi başlar ve yıllar içerisinde gittikçe artan özürlülük ortaya çıkar. İlerleme hızı değişken olmakla birlikte genellikle yavaş seyirlidir. Bu gruptaki hastalar MS’li olguların daha az bir bölümünü oluşturur.

Yenileyici İlerleyici MS (Relapsing Progresif MS) Bu tipte de hastalık başlangıçtan itibaren sinsi ve ilerleyici seyretmekle beraber arada ataklar görülebilmektedir.”

GENETİK YATKINLIK VAR, YOL AÇAN GEN YOK

MS doğrudan genetik geçişli bir hastalık olmamakla birlikte ortaya çıkmasında genetik yatkınlıktan söz ediliyor. Hastaların yüzde 15-20’sinin ailesinde MS öyküsü tanımlanıyor. Son yıllarda MS’ in genetik ya da ailesel yönünü araştıran çok sayıda, çok merkezli çalışma yapılmış ancak henüz sorumlu tutulabilecek bir gen bulunamamış. Hastalığa yakalanma riskinin artışından sorumlu tutulan genlerin de ırksal farklılıklar gösterdiği gözlenmiş. Genetik yatkınlığı olan bireylerde çevresel faktörlerin etkisiyle hastalık ortaya çıkabileceği düşünülüyor.

Hastalığın görülmesinde kadın-erkek ayırımı olabileceğini belirten ve nedenleri hakkında bilgi veren Prof. Kocaman, hastalığı hazırlayan bazı koşulların ve tetikleyen durumların olduğunu söylüyor;

KADINLARDA MI ERKEKLERDE Mİ DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?

“Bağışıklık sistemiyle ilişkili hastalıklara yatkınlığın hastalığı hazırlayan koşulların başında geldiği düşünülmektedir. Tetikleyici faktörler arasında çeşitli viral enfeksiyonlar, bazı canlı virüs aşılamaları, stres, travma gibi çevresel faktörler sayılabilir. Kırk yaş altı başlangıçlı, ataklar ve düzelmelerle giden tip MS kadınlarda erkeklere oranla yaklaşık 2 kat daha sık görülmektedir. Buna karşın 40 yaş ve üzeri başlangıçlı birincil ilerleyici MS’de kadın ve erkek oranı yaklaşık eşittir. Ülkemizde yeterli epidemiyolojik çalışma olmamakla birlikte her yüz bin kişide 30 ile 100 kişinin MS’li olduğunu bildiren iki çalışma bulunmaktadır ve yaklaşık 35 bin MS hastası olduğu düşünülmektedir. Dünyadaki MS prevalans çalışmalarına baktığımızda görülme sıklığının ekvatordan uzaklaştıkça arttığını görüyoruz; Ekvator çevresinde 1/100 000 olan prevalans Güney Amerika ve Güney Avrupa’da 6-14/100 000 iken, Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa’da 30-80 /100 000’ dir. MS’ e yakalanma riski yaşlandıkça azalmaktadır. Hastaların üçte ikisi 20-40 yaş arasında iken üçte biri 40 yaş üstü ya da 20 yaş altıdır. 55 yaşın üzerinde risk belirgin olarak azalmaktadır.

NEDENLERİ TAM OLARAK BİLİNMİYOR

Hastalığın nedenleri ne yazık ki henüz aydınlatılabilmiş değildir. Özellikle son 20 yıl içinde bu konuda pek çok çalışma yapılmasına ve çeşitli ipuçları yakalanmasına rağmen hastalığa yol açan nedenleri henüz tam olarak anlayabilmiş değiliz. Bunun belki de önemli bir nedeni hastalığın her kişide farklı şekillerde ortaya çıkması, seyrinin ya da tedaviye yanıtların kişiden kişiye farklılıklar göstermesi yani MS’ in çok farklı yüzünün olmasıdır. Bu farklı yüzleri nedeniyle MS’ in tek bir hastalık olmadığı, farklı özelliklerde ama benzer ortak yönleri olan hastalıklar grubu olduğu düşünülmektedir. Bağışıklık sisteminin tüm hücrelerinin hastalığın ortaya çıkmasında payı olduğu düşünülecek olursa temelde MS bir bağışıklık sistemi hastalığı olarak görülebilir. Öte yandan hastalığın başlangıçtan beri ilerleyici seyir gösteren tipinde bağışıklı hücreleri yanı sıra daha farklı, bizim nöro-dejeneratif dediğimiz, merkezi sinir sistemini geri dönüşümsüz olarak yıkan, bozulmasına neden olan mekanizmalar devreye girmektedir. Bu nedenle MS’ in hem yangısal hem de yıkıcı bir hastalık olduğu kabul edilmektedir.”

TANIDA AYRINTILI HASTA ÖYKÜSÜ ÖNEMLİ

MS’ in tanısında hastada ortaya çıkan belirtileri çok iyi dinlemek, yani ayrıntılı öykü almak ve yine ayrıntılı bir nörolojik muayene yapmak en önemli kural. MS konusunda deneyimli bir hekim ayrıntılı öykü ve muayene ile klinik olarak MS ön tanısını koyabilir. Prof. Kocaman, tanıyı kesinleştirmede en önemli kuralın, bu hastalıkla karışabilecek diğer hastalıkların dışlanması olduğunu söylüyor.

“Bu nedenle beyin ve omuriliğin manyetik rezonans görüntüleme ile değerlendirilmesi oldukça önemli. Kimi olgularda kesin tanı için beyin omurilik sıvısının incelenmesi, kan testleri ve elektrofizyolojik çalışmalar gerekebilir” diyen Kocaman, MS tedavisi ve tedavi sürecindeki hastaların dikkat etmesi gereken kurallar hakkında ise şunları söylüyor;

MS’ in kesin tedavisi henüz yok, ancak erken tanı ve tedavi ile hastalığı kontrol altına almak mümkündür. Özellikle ataklar ve düzelmelerle seyreden formunda atakları erken dönemde kontrol altına alınan hastaların uzun dönem klinik seyirlerinin belirgin olarak daha iyi olduğu klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır.

YENİ TEDAVİLER YÜKSEK DOZ KORTİZONU ÖNLEDİ

MS’in temel olarak 3 tip tedavisi vardır; Belirtilere yönelik tedavi, atak tedavisi ve atakları önleme tedavisi. MS tedavisi konusunda yapılan çalışmaların büyük bölümü atakları önlemeye ve hastalığı kontrol altına almaya yönelik tedavi alanında olmakla birlikte diğer alanlarda da gelişmeler vardır. Söz gelimi yürüme güçlüğü çeken hastalarda yürüme mesafesinin artmasına neden olan ve yurtdışında bu nedenle ruhsatlanan bir ilaç ülkemizdeki hastalarda da Sağlık Bakanlığı onayı ile yurtdışından getirtilerek kullanılabiliyor. Atakları önlemeye yönelik tedaviler bu güne kadar hep enjeksiyon şeklindeyken, geçtiğimiz yılın son aylarında ilk kez hap şeklinde olan ve en az diğer tedaviler kadar etkin olan bir MS ilacı yurtdışında onay almıştır ve çok yakında ülkemizde de piyasaya çıkacaktır. Ancak burada üzerinde önemle durulması gereken nokta mevcut enjeksiyon tedavileri ile hastalığı kontrol altında olan ve ilaca bağlı önemli bir yan etki gözlenmeyen hastaların yalnızca hap olması nedeniyle ilaç değişikliği talep etmemelidir. Enjeksiyon yani aşı şeklinde olan bu tedavilerin 20-25 yıllık güvenlik çalışmaları olduğu akılda tutulmalıdır.

DÜZENLİ TEDAVİ YAŞAM KONFORUNU ARTIRIYOR

Düzenli tedavi ile atak sıklıkları ve şiddetleri belirgin olarak azalan bu hastaların atak döneminde yaşadıkları sıkıntılardan ve atak nedeniyle yüksek doz kortizon almaktan kurtulması yaşam kalitesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca erken dönemde tedavi başlanan ve tedavilerini düzenli kullanan hastalarda başta zihinsel işlevler olmak üzere yürüme, denge gibi merkezi sinir sistemi etkilenmesine bağlı özürlülüğe neden olan bozuklukların da daha geç ya da daha az geliştiği görülmektedir.

MS TEDAVİSİNDE STENT UYGULAMASININ YERİ YOK

Son yıllarda MS’in beynin toplar damar sisteminde oluşan bir yetmezlik sonucu geliştiğini ve stent olarak isimlendirilen damar içine koyulan damar genişleticilerle hastalığın tedavi edilebileceğine dair fikirler ileri sürülmüştür. Uluslararası MS Federasyonu bu konuda bir açıklama yaparak bu alanda yapılan çalışmaların henüz yetersiz olduğunu, bu tip uygulamaların yalnızca etik kurulların onayı ile çalışma kapsamında yapılabileceğini ve günümüzde MS tedavisinde stent uygulamasının yeri olmadığını belirtmiştir. Bu konuda da hastalarımızın dikkatini çekmek isterim.

Engelli Sürücüler Damgalanmaycak!

Yönetmeliğin değişen 53. maddesinin eski ve yeni hali aşağıda karşılaştırılmıştır;

ESKİ: Bizzat kullanım amacıyla malul, sakat ve engelli tarafından ithal edilen özel tertibatlı otomobiller ile motosikletlerin tescil belgelerine, “Araç sahibi tarafından kullanılması zorunlu olup, ilgili gümrük müdürlüğünün izni olmadan devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekaletname ile devredilmesi, kiralanması, ödünç verilmesi, özel tertibatının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

YENİ: a) Bizzat kullanım amacıyla özürlüler tarafından ithal edilen özel tertibatlı otomobiller ile motosikletlerin tescil belgelerine ve bilgisayar kayıtlarına, “Araç sahibi tarafından kullanılması zorunlu olup, ilgili gümrük müdürlüğünün izni olmadan devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekâletname ile devredilmesi, kiralanması, ödünç verilmesi, özel tertibatının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

ESKİ: Malul, sakat ve engelli tarafından ithal edilen özel tertibatlı minibüslerin tescil belgelerine, “Araç sahibinin üçüncü dereceye kadar kan ve sihri hısımlarından bir sürücü veya noterce düzenlenmiş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılması zorunlu olup, ilgili gümrük müdürlüğünün izni olmadan devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri,tasarruf hakkının vekaletname ile devredilmesi, kiralanması ödünç verilmesi, özel tertibatının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

YENİ: b) Özürlüler tarafından ithal edilen özel tertibatlı minibüslerin tescil belgelerine ve bilgisayar kayıtlarına “Araç sahibinin üçüncü dereceye kadar kan ve sihri hısımlarından bir sürücü veya noterce düzenlenmiş iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılması zorunlu olup, ilgili gümrük müdürlüğünün izni olmadan devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekâletname ile devredilmesi, kiralanması ödünç verilmesi, özel tertibatının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

EKSİ: Malul, sakat ve engelli tarafından bizzat kullanılmak amacıyla ülkemizden satın alınarak ilk iktisap edilen özel tertibatlı araçların tescil belgelerine, “Araç sahibi tarafından kullanılması zorunlu olup, Özel Tüketim Vergisi ödenmeden devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekaletname ile devredilmesi, kiralanması, ödünç verilmesi, özel tertibatının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaktır.” şeklinde, ikinci el araç olarak satın alınmış ise, “Araç sahibinden başkasının kullanması yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

YENİ: c) Özürlülük derecesi % 90’ın altında olan özürlüler tarafından bizzat kullanılmak amacıyla özel tertibatlı araçların Özel Tüketim Vergisinden muaf olarak yurt içinden ilk iktisabında tescil belgelerine, “İlk iktisap tarihinden itibaren beş yıl geçmedikçe Özel Tüketim Vergisi ödenmeden devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekâletname ile devredilmesi, özel tertibatının kaldırılması veya değiştirilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

ESKİ: (a) Özel tertibatı olmayıp, sakatlık derecesi % 90 ve üzeri olan malul ve engelliler tarafından Özel Tüketim Vergisinden muafolarak bizzat ithal edilen araçların tescil belgelerine, “Araç sahibi malul ve engelli kişinin kanuni mümessili ile üçüncü dereceye kadar kan vesihri hısımlarından bir sürücü veya noterce düzenlenmiş iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılması zorunlu olup, Özel Tüketim Vergisi ödenmeden devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekaletname iledevredilmesi, kiralanması, ödünç verilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur. Ayrıca ithal araçların gümrük şahadetnamelerinde, yukarıda belirtilen şerh dışında varsa diğer şerhler de, tescil belgesine işlenir.

YENİ: ç) Özel tertibatı olmayıp, özürlülük derecesi % 90 ve üzeri olan malul ve engelliler tarafından Özel Tüketim Vergisinden muaf olarak bizzat ithal edilen araçların tescil belgelerine ve bilgisayar kayıtlarına, “Araç sahibi özürlü kişinin kanuni mümessili ile üçüncü dereceye kadar kan ve sihri hısımlarından bir sürücü veya noterce düzenlenmiş iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılması zorunlu olup, beş yıl içerisinde Özel Tüketim Vergisi ödenmeden devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekâletname ilede vredilmesi, kiralanması, ödünç verilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur. Ayrıca ithal araçların gümrük şahadetnamelerinde, yukarıda belirtilen şerh dışında varsa diğer şerhler de tescil belgesine işlenir.

ESKİ: Malul ve sakatlar tarafından ithal edilerek getirilen araçların, aynı durumdaki başka bir malul veya sakata devri veya bunların ölümü sonucunda varislerine intikali halinde, bu araçlar gümrük vergisinden muaf olup, devir ve tescil işlemi ilgili gümrük müdürlüğünün iznine bağlıdır. Araç ülkemizden satın alınmış ise ilgili vergi dairesinin izninin alınması gereklidir.

YENİ: d) Özürlüler tarafından ithal edilerek getirilen araçların, aynı durumdaki başka bir özürlüye devri veya bunların ölümü sonucunda varislerine intikali halinde, bu araçlar gümrük vergisinden muaf olup, devir ve tescil işlemi ilgili gümrük müdürlüğünün iznine bağlıdır.

ESKİ: (b) Özel tertibatı olmayıp, sakatlık derecesi % 90 ve üzeri olan malul ve engelliler tarafından Özel Tüketim Vergisinden muaf olarak ülkemizden satın alınan araçların tescil belgelerine, “Araç sahibi malul ve engelli kişinin kanuni mümessili ile üçüncü dereceye kadar kan ve sihri hısımlarından bir sürücü veya noterce düzenlenmiş iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılması zorunlu olup, Özel Tüketim Vergisi ödenmeden devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekaletname ile devredilmesi, kiralanması, ödünç verilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur. Ayrıca ithal araçların gümrük şahadetnamelerinde, yukarıda belirtilen şerh dışında varsa diğer şerhler de, tescil belgesine işlenir.

YENİ: e) Özel tertibatı olmayıp, özürlülük derecesi % 90 ve üzeri olan özürlüler tarafından Özel Tüketim Vergisinden muaf olarak yurt içinden satın alınıp ilk iktisabı yapılan araçların tescil belgelerine “İlk iktisap tarihinden itibaren beş yıl geçmedikçe Özel Tüketim Vergisi ödenmeden devri, satışı, hibesi, intifasının mülkiyeti muhafaza kaydıyla veya sair şekillerde akden devri, tasarruf hakkının vekâletname ile devredilmesi yasaktır.” şeklinde şerh konulur.

ESKİ: Malul ve sakatlara ait özel tertibatlı araçların her ne sebeple olursa olsun, bu Yönetmelikte izin verilen kişiler dışında başkaları tarafından kullanıldığının tespiti halinde; araç trafikten men edilerek bu hususta düzenlenecek bir tutanakla mer’i mevzuat çerçevesinde işlem yapılmak üzere ilgili gümrük ve maliye birimlerine intikal ettirilir.

YENİ: f) Özürlülere ait yurt dışından ithal edilmiş olan özel tertibatlı araçların Yönetmelikte izin verilen kişiler dışında başkaları tarafından kullanıldığının tespiti halinde; araç trafikten men edilerek bu hususta düzenlenecek bir tutanakla mer’i mevzuat çerçevesinde işlem yapılmak üzere Gümrük Müsteşarlığının ilgili birimlerine intikal ettirilir.

ESKİ: (c) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce, tescil işlemleri yapılmış ve kendilerine tescil plakası verilmiş olanaraç sahiplerinin istekleri halinde veya tescil plakalarının zayi, yıpranma veya aracın bir başka tescil kuruluşuna nakli durumunda (Ek: 12/U ve 12/V)’ de nitelik ve ölçüleri gösteren tescil plakaları verilir.

YENİ: Talep halinde, trafik tescil kuruluşları tarafından özürlülerin araçları için ayrılmış park yerlerinden istifade etmeleri amacıyla, özürlülere örneği (Ek:47’de) gösterilen park kartı verilir. Park kartlarının verilmesi, kullanılması ve iptaline dair usul ve esaslar Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenir.”

ESKİ: 53. MADDENİN 4. FIKRASI İthaline izin verilen veya ülkemizde imal edilen malul, sakat ve engellilere ait özel tertibatlı araçlar ile sakatlık derecesi % 90 ve üzerinde olan malul ve engelliler adına Özel Tüketim Vergisinden muaf olarak tescil edilmiş özel tertibatı olmayan araçlara, örneği (EK: 12/Z’de) gösterilen, üzerinde sakatlara mahsus işaret bulunan (YANİ DAMGALI) plakalardan verilir. (BU 53. MADDE’nin 4. FIKRA’sı TAMAMEN İPTAL OLDU)

(Gözünüz aydın, hayırlı olsun arkadaşlar;

Engelli insanlarımıza uygulanan haksız bir uygulama nihayet son buldu. Bir çok engelli insanımız bu uygulamadan (DAMGALANMAK) rahatsız oluyordu. Bu konu da duyarlı olan ve düşüncelerini (sesimizi duyuran) dile getiren vede bu haksız uygulamanın son bulmasına vesile olan tüm insanlara teşekkür ediyorum.)