Engellilerin Aile ve Aile Bireyleri ile ilişkisi

Engelli olmak başlı başına bir sorun ken, engelli bireyler zaman zaman aile leriyle çatışma yaşayabilmektedir.

Aile, toplumun en küçük ve temel birimidir. Ancak aile yapısı ülkeden ülkeye, kültürden kültüre farklılık gösterir. Böyle farklılıklar olsa da aile temel bir yapıdır ve bu yapı hep esas olandır.

Bilindiği gibi ailenin temel yapısını da çocuklar oluşturur. Çocuklar, aile yapısının korunması ve soyun devam etmesi görevini üstlenir. Doğal olarak da beklenti sağlıklı bireylerin dünyaya getirilmesidir.

Yeni evlenen bireylerin aileleri, evlilikten hemen sonra bebek haberi almayı beklerler. Beklentinin sebebi de soyun en iyi şekilde devam etmesini sağlamaktır.

Tabiî ki hiçbir anne baba bebeğinin engelli doğabileceğini düşünmek istemez. Bebek ne kadar can yakın ve yetenekli olursa olsun, herhangi bir engelinin bulunması istenmeyen ve beklenmeyen bir durumdur. Doğacak bebekten beklenti en az kendileri kadar sağlıklı olabileceğidir. Ancak bebek herhangi bir engelle doğmuşsa ilk yaşanan şok, kabullenememeleridir. Çünkü henüz bebek daha doğmadan geleceğine yönelik hayal kurulur. Ne tarz giyineceği, hangi futbol takımını tutacağı, hangi okullara gideceği ve hatta hangi mesleği seçeceği bile önceden düşünülür.

Bir bebeğin dünyaya gelişi herkese umut ve neşe verecektir. Sağlıklı bir bebek görmeye gelinilir, hediyeler vs. getirilir. Ama eğer bebek engelliyse aile üzüntü, acıma, öfke gibi olumsuz duygu ve düşüncelere kapılır. Bebeğin doğum haberini ilk aileye veren kişinin, engelli bir bebeğin doğduğunu söylerken gösterdiği tepki de çok önemlidir.

Bir anne yaşadığı olayı şöyle ifade etmiştir; “hemşire, bir kızım olduğunu sinirli bir tavırla söyledi bana. Yani “harika bir kızınız oldu” demedi ve kızımı aceleyle kucağıma bıraktı. Doktorlarda yanımda uzun süre kalmamaya gayret etti. Kocamla birlikte kızımızın yüzüne, tıpkı hemşirenin bize baktığı gibi göz ucuyla çarçabuk bakıp kafamızı çevirdik. Şimdi kendimi affedemiyorum. Kızım o kadar tatlı ki” ( Sinason, 2002:30 )

Yani yaşanılan ilk şokla doğan ‘kabullenmeme’ durumu git gide ‘ unutulmaya’ kadar gidiyor. Çünkü kabullenilmeyen bir bebeğin unutulmaya çalışılması bir kurtuluş gibi görülür.

Engelli bebek üzüntü verdiği anne ve babasının gözlerinden bunu fark eder. Yani bebek kendini üzüntü veren olarak görmeye başlayacaktır.

Yine bir anne engelli bebeğiyle arasındaki ilişkiyi şöyle anlatmıştır; “Mary 10 haftalık olunca küçük bebekleri olan bazı dostları ziyarete gitmiştik. Öteki bebeklerin tümü annelerine gülümsüyor ve anneleri de onlara aynı şekilde karşılık veriyordu. Birdenbire küçük Mary’nin hiç gülümsemediğini ve gözlerimin içine baktığını fark ettim. Öteki mutlu bebekleri izlerken, Mary’nin huzursuzluğunu algıladım ve hem kendimin hem de kızımın ne denli mutsuz olduğunu fark ettim. Bir anda kalbim Mary’ye karşı sevgiyle doluverdi. Onu sımsıkı kucakladım ve onu çok sevdiğimi söyledim. Konuşmaya başladığım zaman başka tarafa bakıyordu. Ama sonunda şaşkın bir ifadeyle bana dönüp yüzüme baktı. Belki de ilk kez birbirimize bakıyorduk. Bir hafta sonra Mary de gülümsemeye başladı.” ( Sinason, 2002:36–37)

Yani anne ve bebek arasındaki ilişki anne karnında başlayıp devam etmektedir. Anne ve bebek arasında kurulan sıkı bağın, bebeğin gelişiminde önemli bir payının olduğu bir gerçektir. Tıpkı annesinin kendisini sevdiğini anlayan Mary’nin gülümsemeye başlaması gibi.

Engelli bir bebeğe sahip olmanın yarattığı diğer bir etki de eşler arasında yaşanan gerginliktir. Bebeğin ciddi bir engelinin olması eşler arasında boşanmaya bile yol açmaktadır. Çünkü baba, o çocuğu kendindeki bir sorunun sonucu, cinsel gücünün yetersizliği olarak görmektedir. Hatta kendi çocuğuna bakmak bile istemez.

Bazı çiftler de boşanmasa bile, baba ya evi terk eder ya da tüm sorumluluğu anneye bırakır. Fakat bunların yanı sıra engelli bebeğin yetiştirilmesinde, bebeğin her şeyiyle ilgilenip anneye yardımcı olan babalar da vardır.

Engelliler ile ilgili bir kuruluşta çalışan Coroham, “neden bilmiyorum ama Derek’in engelli olması benim için önemli bir sorun değildi. Karımın hamileliği boyunca henüz doğmamış bebeğimle aramda bir bağ kurulmuştu ve herhangi bir terslik olsa bile onu seveceğimi biliyordum. Doğumdan sonra ancak iki hafta izin alabildim, ama her akşam işten eve gelince bebeğin bakımını üstlenerek karıma yardımcı olmaya çalıştım. Kendi işim nedeniyle, babaların her şeyden ellerini çekip çocukların bakımını tümüyle eşlerine yıktıklarını görüyordum. Bu durum bebeğin gelişmesini güçleştiriyor. Ben oğlumun tümüyle bağımsız olmasını istiyorum ve bunu sağlamak için de ona yeterli zaman ayırmaya çabalıyorum.” diye açıklamıştır görüşlerini. ( Sinason,2002:38)

Farklı bir durum da engelli bebek, eşler arasında cinsel gerginliğe yol açar. Hatta bazı ilkel düşünceye göre, bebek anne ve babanın sevişmesi sonucunda oluştuğu için cinsel birlikteliğin sakıncalı olduğudur. Böyle ilkel düşüncelerin yok olmasını sağlayacak ise aile kuruluşlarıdır. Bu kurumlar anne ve baba olmanın, aile olmanın gerektirdiklerini ve yapılması gerekenleri açıklar. Zaten yapılan hataların, endişeye kapılmanın en büyük sebebi bilgisizliktir. Bu bilgisizlik beraberinde acıma duygusunu getirir.

Engelli çocuğu kabullenemeyen aileler, çocuğu ile iletişim kanallarını kapatır, etkili bir iletişimden uzak kalan çocuk ise daha öncede belirttiğim gibi mutsuz olur. Yani çocuk sorunlu bir aile ortamında büyür. Aile onun isteklerine duyarsız kalır. Zaten ailelerin karşılaştığı en büyük sorun çocuğun kabullenilmesi ve engelinin anlaşılmasıdır. Çünkü bu sorunlar aşılırsa hem çocukla güçlü bir iletişim sağlanır, hem de böylece gelişimi hızlanır.

Engelli çocuğunu kabullenemeyen aileler, onu dışarı çıkarmazlar, eve hapsederler. Bu durumların önüne geçilmesi için ailelere uzmanların desteği sağlamalıdır. Böylece kabullenme süreci aşılmış olacaktır.

Aileler engelli çocuklarının istekleri doğrultusunda, daha doğrusu konan engel türünün teşhisi doğrultusunda kendilerini geliştirmeli, yeni uygulamalar bulmalı, onlara nasıl yardım edeceklerini belirlemelidirler.

Diğer bir aile modeli de “kabullenen” ailelerdir. Çocuklarına konan engelli tanısından sonra bu engel ile barışık yaşama yolunu seçerler. Aile üyelerinin birindeki bir engel tüm aile bireylerini etkilediği için, tüm aile fertlerinin bu durumla barışık yaşaması gerekir. Kabullenen ailelerde karmaşık duygulardan uzaklaşma görülür. Böylece duruma uygun davranıp, çözüm üretebilme sürecine geçmiş olurlar.

Ailede engelli bir çocuk iki alanda etkili olur. Bunlar duygusal ve ekonomiktir. Ekonomik açıdan engelli çocuğa daha çok kaynak ayrılması, diğer çocuklarda olumsuz düşüncelere yol açabilir. Ayrıca çocuklar ailelerin zamanın çoğunu engelli kardeşlerine ayırmalarından hoşnut olmayacaklardır. Hatta kendilerini sevilmeyen, değersiz çocuk olarak görebilirler.

Böyle bir durumun yaşanmaması için aileler, engelli olmayan çocuklarına onu sevdiklerini ve onlar için önemli olduklarını hissettirmeleri gerekir. Zaten engelli olmayan kardeşle kurulan iyi bir iletişim, onun da aileye engelli kardeşi için destek olmasını sağlayabilir.

Engelli çocuğun her türlü gereksinimini karşılamaya çalışan annelerdir. Ama aslında baba da bu konuda anneye destek olmalıdır. Engelli çocuğun babanın gösterdiği ilgiyle, bu çocukların eğitim ve rehabilitasyonda daha başarılı oldukları görülmüştür.

Engelli bir çocuğa sahip olan ailelerin gösterdiği bir diğer tepki de onu normalleştirmeye çalışmalarıdır. Sinason şöyle demiştir: “bazen ana babalar çocuklarını alabildiğince normal görünebilmeleri için değiştirmeye çabalarlar, çünkü onların çok farklı görünmelerine dayanamazlar. Bir kısmı çocuklarının sonun da bu değişiklikten emin oldukları için öfke ve ıstıraplarıyla başa çıkabileceklerini bilirler.” (Sinason,2004:79)

Bu konuda ailelerin kapıldığı yanlış duyguları, yine engelli olan 23 yaşındaki Jeffrey hissettiklerini şöyle anlatıyor: “ Doktorlar ve fizyoterapistler sürekli olarak canımı acıtıyorlardı ve annemle babam da hiç ara vermeden bir şeyler yapmamı istiyorlardı. Ama daha sonra ilk doktorumu görmeye gittiğimde, hayretler içinde kaldığını fark ettim. Benim yürüyebileceğim doktorun aklına hiç gelmemiş.” (Sinason, 2004:79)

Genellikle de bir engelli çocuğun ameliyatı söz konusu ise, onun ne düşündüğü önemli değildir. Belki görünüş açısından değişiklik olabilir ameliyatla ama bu o çocuğun engelli olduğu gerçeğini değiştirmez. Zaten asıl olan da, ona göre hayat düzeni oluşturmak, çözüm önerileri getirmektir.

Araştırmalar da varılan genel yargıları şöyle özetlemek mümkündür.

Engelli çocuğa sahip annelerin yaşları genellikle 33–39 arasındadır. Bunun sebebi olarak da iş yaşamı ve sosyal çevre edinme durumlarının ortaya çıktığı görülmektedir.

Engelli çocuğa sahip annelerin eğitim durumları oldukça düşüktür. Genelinin ilkokul mezunu veya okuma yazma bilmediği görülür. Bu annelerin de engelli çocukları hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülür.

Engelli çocuğa sahip annelerin genellikle de ev hanımı oldukları görülmektedir. Zaten bu durumda eğitim durumuna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Engelli çocuğa sahip babaların da genellikle işsiz oldukları, sağlık güvencesinin olmadığı yerlerde ve hatta kaçak olarak çalıştıkları görülmüştür.

Engelli çocuğa sahip ailelerin gelir düzeyleri de düşüktür. Engelli çocuğa sahip ailelerde engelin öğrenilmesinde ilk yaşanan şoktur. Bunun bazıları takdir-i ilahi, kimileri verilen bir ceza, kimileri de çaresizlik olarak algılar.

Engelli bir çocuğa sahip ailelerin yaşadıkları kaygı “ biz ölünce çocuğum ne olacak” tır. Onları emanet edebilecekleri bir yer olsun isterler.

Bu varılan genel yargılara getirilen çözüm önerileri ise şöyledir:

Engelli çocuğa sahip annelerin eğitim düzeyleri düşük olmasından dolayı, çocukların engelli hakkında yeterli bilgileri yoktur. Bu nedenlerle öncelikle bu annenlerin eğitimleri için projeler oluşturulmalıdır. Tüm engelli durumları kapsayan hem nedenleri hem de çözüm önerileri gibi konuları içeren seminerler düzenlenmelidir. Engelli çocuğa sahip aileleri her alanda ve anlamda biçimlendirmek ve onlara yardım etmek gerekmektedir. O annelere çevre ile uyumlu kendisi ile barışık olarak yaşamı öğrenme bilinci kazandırılmalıdır. Engellilik alanında yapılan bilimsel çalışmalar yakından takip edilmeli, elde edilen bilgilere tedavi programlarında uygulanmalıdır.

Engelli olmanın bir hastalık olmadığı, asıl amacının engelli çocuğun bağımsızlığını kazanabilmesi için kendisine yeterli hale gelmesi amaçlanmalıdır. Aile bu amaç doğrultusunda hem psikolojik hem de sosyolojik açıdan hazırlanmalıdır.

Sonuçta bir engelli çocuğun sosyal yaşama kazandırılması görevi büyük ölçüde ailelere düşmektedir. Bunun yanı sıra ailelere bilgi verme, destek olma gibi alanlarda da kuruluşlara önemli pay düşmektedir.

Engelli olmanın nedenleri

İnsanlar neden ve hangi sebeplerden dolayı engelli olurlar engel çeşitleri nedir? Bu makalede bu ve buna benzer konular aydınlatılacaktır.

Engellik, birçok neden bağlı olarak ortaya çıkabilir. Engellilik kalıtımsal olabilir; doğum esnasında olabilir ya da doğum sonrasında gerçekleşebilir.

İşitme Engelinin Nedenleri
İşitme engeli çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar doğum öncesi, doğum esnasında ve sonrasında olabilmektedir.
Doğum Öncesi Nedenler;
Kalıtım, işitme engelini oluşturan doğum öncesi nedenlerin en önemlisidir. Yapılan araştırmalar genel olarak anne, baba ya da önceki kuşaklarda olan işitme engelinin doğan bebekte de olduğunu ortaya koymuştur.
Diğer bir sebep de akraba evliliğidir. Akraba evliliği de kalıtsal bir neden olarak işitme engeline neden olur.
Özgür, hamilelik sırasında annenin geçirdiği kızamık, kızamıkçık, grip gibi hastalıkların doğacak bebeğin işitmesini olumsuz etkileyeceğini belirtmiştir. (Özgür, 2004:60 )

Yani, sağlıklı bebeklerin doğmasına hamilelik döneminin büyük önemi vardır. Doğuştan işitme engelini oluşturan diğer durumlar da şöyle belirtilmiştir; “kulak kepçesinin yokluğu, kulak yolunun kapalı olması, dış kulakta görülen yapısal bozukluklar, orta kulaktaki kemikçiklerin olmayışı, yarım oluşumu, aralarındaki eklemlerin olmayışı, özengi kemiğinin iç kulak oval penceresine kaynamış olması orta kulak bölümünün yapısal bozuklukları arasındadır. Korti organının oluşumundaki bozukluklar ile işitme sinirlerindeki gelişim geriliği de iç kulak kesimi bozukluklarından bazılarıdır.”( Özgür, 2004:60)

Bir diğer sebep de annenin karnındaki bebek ile anne arasındaki kan uyuşmazlığıdır. Özgür, bu durumu şöyle açıklamıştır: “kan uyuşmazlığı durumunda anne karnında oluşan antibadi fetüsün karnındaki alyuvarları tahrip eder. Sonuçta, alyuvarların azalması fetüste genel gelişim eksikliği yaratır. Bu durumdan en çok sinir sistemi etkilenir. Böylece işitme özrü oluşur. Hamilelik sırasında annenin geçirdiği kazalar özellikle karın bölgesini kapsayan travmalarda bazen işitme özrü nedenleri olabilir.”(Özgür, 2004:60) Yani sağlıklı bebekler için sağlıklı ve kontrollü bir hamilelik dönemi geçirilmelidir.

Doğum Anı Nedenler;
Kalıtsal olarak bir işitme engeli tehlikesi taşımayan bebek, doğum anında maruz kaldığı birtakım etkenlerden dolayı işitme engeli oluşabilir. Erken ya da güç doğum, kanamalı doğumlar işitme engeline neden olmaktadır.
Doğum Sonrası Nedenler;
Hamilelik süresi boyunca annenin geçirdiği hastalıkların bebeği olumsuz etkileyebileceği gibi, doğumdan sonra da bebeğin geçirdiği kızamık, boğmaca gibi mikrobik ve ateşli hastalıklar işitme engeline neden olmaktadır.
Diğer nedenler de beyin tümörleri, şiddetli seslere uzun süre maruz kalma, psikolojik sebepler, orta kulakta oluşan enfeksiyonlar olarak gösterilebilir.
Görme Engelinin Nedenleri
Kalıtım;Yapılan araştırmalar anne ve babada olan görme engelinin, bazı genlerle bebeğe taşındığını ortaya koymuştur.
Doğal Nedenler;
Doğal nedenlere kızamık, kan uyuşmazlığı, annenin gebeyken geçirdiği ateşli hastalıklar, uyuşturucu maddelerin kullanılması örnek gösterilebilir.

Bunların yanı sıra, “doğumun çeşitli nedenlerle geç ve güç olması, travmalar sonucunda görme merkezinin zedelenmesiyle körlük oluşabilir. Bunlara ek olarak kordonun çocuğun boynuna sarılmasıyla bebeğin oksijensiz kalması sonucunda beyin hücrelerinin zedelenmesiyle görme merkezi çevresinde tahribatlar olması sonucunda görme özrü oluşabilir.” ( Özgür, 2004:39–40)

Kazalar;
Görme engeli, geçirilen bir kaza, göze herhangi bir cismin batması, ateşli silahlara maruz kalma gibi nedenlere bağlı olarak oluşabilmektedir.

Ortopedik Engellerin Nedenleri
Ortopedik engelin oluşmasının nedenleri doğuştan olabilir; geçirilen bulaşıcı hastalıklar, metabolizma bozuklukları, geçirilen kazlar gibi etkenlerle oluşabilir.
Konuşma Engelinin Nedenleri
Konuşma engelinin nedenlerini yapısal, görevsel ve psikolojik olmak üzere üç alanda incelemek mümkündür.

Yapısal Nedenler;

Yapısal nedenler, konuşma organlarındaki bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. “ Dil kaslarının normal işleyişinden yoksun oluşu, dilaltı bağlantısının dil ucuna uzanması, dudakların yarıklığı, burunda et oluşu, dişlerin yokluğu ya da çok düzensiz oluşu, çene, kas ve sinirlerin bozuk oluşu, işitme kaybı, beyindeki özür konuşmayı olumsuz etkilemektedir.” ( Özgür, 2004:79)

Bu sebeplerin derecesi, konuşma engelinin derecesini de etkilemektedir. Yani örneğin, işitme kaybı yüksek oranda oluşmuş ise konuşma özrü de o oranda ileri düzeyde olacaktır.

Görevsel Nedenler;

Görevsel nedenlerin oluşumu, konuşma organlarının sağlam olmasına karşın oluşan engeli ifade etmektedir. Örneğin, ailenin içinde kullanılan dilin niteliğinin farklı ve yetersiz oluşu; yabancı bir dili kullanılması konuşma engeline neden olur.

Psikolojik Nedenler;
Psikolojik nedenlerin önemli bir kısmı, aile içinde yaşanılan olumsuz olaylardır. Aile içindeki çatışmalar çocuğun daha çok çekingen, utangaç olmasına yol açar. Ayrıca, yaşanılan ani şoklar, kazalar ya da sevdiğini kaybetme gibi durumlarda konuşma engelini yaratan nedenler arasında yer alır.

Zihinsel Engelin Nedenleri
Zihinsel engelliliği yaratan birçok sebep vardır. Bunlar, annenin hamileyken ya da bebeğin geçirdiği hastalıklar, beslenme bozuklukları, çevre, beyinde oluşan hasarlar, kromozomlardaki anormalliklerdir. Bu faktörler genel anlamda zihinsel engele yol açan faktörlerdir.

Annenin Hamileyken ya Bebeğin Geçirdiği Hastalıklar;

Annenin doğum öncesinde geçirdiği bulaşıcı hastalıklar, anne karnındaki bebeğin beyin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Aynı zamanda doğum sonrasında da bebeğin geçirdiği bulaşıcı hastalıklar, beyin yapısında hasara yol açabilmektedir.

Bu konuda Eripek şöyle demiştir; “ bulaşıcı hastalıklar doğrudan ya da dolaylı olarak beyni etkilemesi durumunda, beyinde bazı hasar ya da incinmeler ağırlık derecesine ve beyinde etkin oldu bölgeye göre zihinsel işlevlerde geriliklere, işitme ve görme duyularında bedensel hareketlerin kontrolünde çeşitli bozukluklara neden olabilmektedir.” ( Eripek, 1993:32 )
Beslenme Bozukluklar;
Hamilelik döneminde annenin yeteri kadar besin almaması, hem annenin metabolizmasında hem de bebekte önemli bozukluklara neden olmaktadır.

Çevrenin Etkisi;
Zihinsel engelliliğe yol açan diğer bir etken de çevredir. Daha doğrusu olumsuz çevre koşullarıdır.
Çevreden kastedilen ve en önemli olan aile’dir. Ailenin yoksul oluşu, sosyal yaşama katılmadaki yetersizlik, anne çocuk arasındaki ilişkilerin sınırlı ve yetersiz olması olumsuz çevre koşullarını oluşturtur. Bunlar aynı zamanda zihinsel gelişimi de olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak olumsuz çevre koşullarının tek başına zihinsel engele yol açtığı düşünülmemelidir.

Beyinde Oluşan Hasarlar;

Burada zihinsel yapısı bozan en önemli etken beyinde yer alan urlardır. Bunların cinsi, büyüklüğü, yaşla beraber gelişme gösterip göstermediği önemlidir.

Kromozom Anormallikleri;
Bilindiği üzere sağlıklı her insan 46 kromozoma sahiptir. Bu genlerde insanların çeşitli özelliklerini belirleyen genlerdir. Kromozomların yapılarında görülen bozukluklar zihinsel engelliğe yol açar. Kromozomlar virüslerden, kimyasal maddelerden, radyasyon ya da ilaçlardan etkilenerek anormallikler gösterir.

Özel Rehabilitasyon Merkezlerinin Denetimi

Engelli bireyler özel eğitimlere ihtiyaç duyarlar. Her ne kadar evde, aile tarafından bir eğitim verilse de uzmanlar eşliğinde verilecek eğitim gelişim süreci açısından daha faydalıdır. Bu eğitimler, engellilere özel rehabilitasyon merkezlerinde verilir. Ailelerin en çok kaygılandıkları durum, rehabilitasyon merkezlerinin güvenilir olup olmadığıdır. Bu yazımızda engelli çocuklara sahip olan ailelere, rehabilitasyon merkezi seçiminde nelere dikkat etmeleri gerektiğini belirteceğiz. Engellilerle ilgili yasalarda da yer alan maddeler şunlardır:

Ana binanın denetiminde dikkat edilecekler:

– Ana bina, gerek bulunduğu yer gerekse diğer tüm ayrıntıları açısından rehabilitasyon merkezi olmaya uygun olmalı!

– Rehabilitasyon merkezinin faaliyete geçirilmesi ve faaliyetlerini sürdürmesi için şart olan dokümanlar eksiksiz olmalı!

– Köhne, pis, ışık almayan bir yapı olmamalı. Ayrıca hava alacak şekilde olmalı!

– Tüm binanın zemin kaplamaları temizliği basitçe gerçekleştirilebilecek türden olmalı!

– Eğer binada merdiven gibi tehlikeye davetiye çıkarmaya müsait yerlerdeki tırabzanlar engellilerin durumları düşünülerek kaplanmalı!

– Rehabilitasyon merkezinin istisnasız her bölümü hijyen kurallarına uygun olmalı!

– Yeterli banyo, wc ve el yıkama lavabosu olmalı!

– Banyo, wc ve el yıkama lavabosu engellilerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış olmalı!

– Sadece engelliler için değil, yönetim kadrosu ve eğitmenler için de yeterli sayıda oda, sağlık odası, mola odası olmalı!

– Çeşitli terapiler ve eğitimler için yeterli sayıda oda olmalı!

– Odalar gibi merkezin bahçesi de engellilerin durumuna göre düzenlenmiş olmalı!

– Görevlilerin hijyenik ortam koşullarına riayet edip etmedikleri gözlenmeli!

– Isı durumu sık sık kontrol edilmeli ve tehlikeye meydan vermeyecek şekilde olmalı!

– Merkezin, hizmete yönelik kısımlarında kalıcı(yatılı) görevli olmamalı!

– Yangın, gaz kaçağı, elektrik kaçağı gibi durumlara karşı hazırlıklı olunmalı, tehlikeye neden olabilecek her türlü sorun hızla çözülmeli!

– Herhangi bir yangın anında kullanılacak gerekli ekipman kolay ulaşılabilir yerlerde olmalı!

– Her türlü yer sarsıntısı, misilleme, yangın gibi durum için önceden planlanmış bir sivil savunma planı olmalı! Tatbikatlar en fazla yılda bir kez olmak üzere tekrarlanıyor olmalı!

– Milli Eğitim İl Müdürlüğü tarafından rehabilitasyon merkezinin açılmasına onay verildikten sonra gerçekleştirilen her türlü yapım ve onarım için izin alınmış olmalı!

– Herhangi istenmeyen bir duruma karşı acil yardım ekipmanları eksiksiz bulunuyor olmalı!

Zihinsel engelliler kısırlaştırılsın talebi

Zihinsel engelli kadınların kandırılarak tecavüze uğraması üzerine diş hekimi Sevil Çağlar zihinsel engelli kadınlar kısırlaştırılsın teklifini sundu. Sevil Çağlar bu önerisine gerekçe olarak şu tezleri öne sundu. Zihinsel engelli kadınlar tecavüze uğruyor tecavüz sonucu hamile kalıyorlar hamile kalan zihinsel engelli kadının dünyaya getireceği çocukta zihinsel engelli oluyor. doğan çocukta kız olursa onada ilerde tecavüz edilebilir. Bu nedenle zihinsel engelli kadınları kısırlaştırarak bu işin önüne toptan geçilebileceği tezini öne sürüyor.

Diş hekimin öne sürdüğü bu görüş toplumun tüm kesimi tarafından ilkel geri kalmış insanlık dışı bir öneri olarak değerlendirilken diş hekimine olan tepkiler artarak devam ediyor.

Engelliliğe toplumun bakışı

Engellilik konusunda ilk olarak ele almak istediğimiz konu Türkçede kullanım şekilleridir. Sakat, engelli ve özürlü ifadeleri birbirine yakın kavramlar olarak bilinmekle ve aynı anlamda kullanılmakla beraber her birinin farklı şeyleri ifade ettiğini bilmemiz gerek.

Özürlülük; Rahatsızlıkla ilintili olmak üzere vücudun normal seyrinde meydana gelen davranış ve fonksiyon bozukluklarındaki süreli ya da süresiz kayıptır.

Engellilik; Normal seyirde meydana gelen bozuklukların gündelik yaşamı sekteye uğratması ve bir takım istenmeyen durumlar doğurmasıdır. Engelli olan kişinin, diğer bireylerle gündelik yaşamda eşit olma imkanı ya tamamen yitmiş ya da sınırlanmıştır.

Bu rahatsızlıklara sahip bireyler için yapabileceğimiz en önemli şey kendimizi onların yerine koymaktır. Onların sorunlarını, günlük yaşamda karşılaştıkları zorlukları biraz olsun anlayabilirsek daha mantıklı kararlar verebilir ve akıllı adımlar atabiliriz.
Toplumun her kesiminde olmasa bile bazı kimseler tarafından engellilerin yaftalanması oldukça üzücü bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum engelli vatandaşlarımızın psikolojilerinde onarılması güç yaralar açabiliyor. Oysa yaftalama yapan bireylerin biraz olsun empati kurmaları durumunda sorun ortadan kalkacaktır. Bunun dışında engelli bireylere acıyarak bakan gözler de onları oldukça rahatsız etmektedir. Acıyarak değil, onları oldukları gibi kabul ederek bakmak birçok sorunun çözümü olabilir.
Engelli bireylerin ihtiyaçlarının karşılanması için ortaya konulan hedeflerin ana amacı onları diğer bireylerle toplumsal yaşamda eşit konuma getirmek olduğunda memnuniyet kaçınılmaz olacaktır.
Bunları yapın!

-Onları eksik görmeyin ve olduğu gibi kabul edin.

-Onlarla aynı haklara sahip olduğunuzu göz ardı etmeyin.
-Durumlarına saygılı olun.
-Onların da hakların olduğunu unutmayın ve onlar için elinizden geldiğince mücadele edin.