Düşünsel özgürlüğün,bedensel özgürlüğe dönüştürülmesi mücadelesinde (MALCOLM) X olmak.!

1950-1960 ‘lı yıllar da Amerika Birleşik Devletleri’nde, Vatandaş Hakları Hareketi, Zenciler, Latin Amerikalılar, Kızılderililer gibi çeşitli etnik ve kadın gurupları öncülüğünde, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı, sesini yükseltmeye başlıyordu. Özellikle siyah Amerikalıların eşitlik elde etmek için verdikleri mücadele, 1960 yılların başında bir çok Amerikalı kadının istihdama katılması ama bunun yanında erkeklerden daha az ücret almaları, cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadelenin hızlanması.. Amerikada yaşayıp İngilizce konuşmayan Küba, Meksika ve Orta Amerika’dan gelip İspanyolca konuşan halklara karşı uygulanan ayrımcılık.. Kızılderililerin özel yerleşim bölgelerinden çıkarılarak asimile edilmeye çalışılmaları gibi politikaların; ayrımcılığa karşı eşitlikçi Vatandaş hakları hareketine kazandırmış olduğu ivme yadsınamaz..

Vatandaş hakları hareketi siyahların hak arama mücadelesine küçümsenemeyecek bir katkı sunmuştur. 1960’lı yıllar siyahların hak arama mücadelesinin ivme kazandığı yıllardır. Bu hareketin iki önemli ismi Martın Luther Kıng ve Malcolm X ‘dir..

Özellikle Malcolm X gerek geçmişi, yöntemleri gerekse söylemleri ile siyah harekette özel bir yer tutmaktadır. Karizmatik kişiliği ve sokakların dilini konuşması kısa zamanda Malcolm X siyahların en güçlü liderlerinden biri haline getirmiştir. Martin Luther King Hıristiyan bir din adamı olmasına karşın.. Malcolm X gençliğinde hırsızlık, uyuşturucu gibi çeşitli ahlak kurallarına ters düşen bir yaşam sürmüştür..

Malcolm X ‘in hapishaneye girmesi ve orada “İslam Cemaati” ile tanışması düşünsel anlamda bir değişim geçirmesine neden olmuştur. Siyahların hak arama mücadelesinde artık en öndedir. Beyazlara karşı mücadele etmeleri gerektiğini, bunun yöntemlerinin beyazların kendilerine karşı davranışlarına göre belirleneceğini, gerekirse şiddete başvurulacağını savunuyordu. Cesur söylemleri siyahlar tarafından coşkuyla karşılanıyordu. Malcolm X siyasi mücadelesini Vatandaş hakları çerçevesinde yürütüyordu, siyahların da en az beyazlar kadar hakları olduğuna inanıyor ve yaşanan tüm sorunları siyah-beyaz renk ayrımına indirgiyordu. Malcolm X’in siyasal düşüncelerinin değişmesi ve yahutta yerli yerine oturması Hac için Mekke’ye gitmesinden sonraya rastlar.. Mekke’den eşine aynen şunları yazıyordu; “İnanamayacaksın ama; tenleri beyazdan daha beyaz olan insanlarla aynı bardaktan su içtim, ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz bir kardeştik. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim.. Gerçek peygamberimiz olan Hz. Muhammed ırkçılığı yasaklamıştır..”

“Amerika’ya geri döndüğünde basına, ırkçılığı bıraktığını ,kendisinin yeni bir örgüt kuracağını, beyazların bu örgüte katılabileceklerini açıkladı..” Hak arama mücadelesinin öznesi, İnsandır. Siyah hareket, vatandaş hakları ekseninden çıkıp İnsan hakları eksenine oturmuştur..

Malcolm X artık olaylara sadece siyah-beyaz karşıtlığı olarak değil bir İnsan Hakları mücadelesi olarak bakıyordu. Siyah hareketin yeni ittifaklara ihtiyacı vardı, artık Halkların kurtuluşu sadece renklere indirgenemezdi. Malcolm X’e göre Vatandaş hakları eksenli mücadele manevra alanını daraltmakta, hak arama mücadelesini ulusal sınırlar içerisine hapsetmekte ve Sam Amcanın çıkarlarına hizmet etmekteydi. Özellikle Güney’de meydana gelen zenci hareketlerinin lideri Martin Luther King ile anlaşamıyordu, verdiği bir demeçte; “Nasıl o gün sadece köle efendisi olarak Tom Amca kullanıldıysa, bugün de eski efendinin zencileri var sahnede.. Modern Tom Amca’dan başka bir şey değiller..” Uzlaşmacı, pasifist siyah hareketi eleştiriyor ve onları siyahların mücadelesine ihanet ile suçluyordu. Siyah hareketin başarısı için mücadele Uluslar arası alana taşınmalıydı. İnsan hakları seviyesine çıkarılmış bir hareketin başarıya ulaşma şansının daha çok olduğuna inanıyordu. Malcolm X “Amerika’da eşitlik değil, kendi ırkının Afrikalıların yeni bir devlet kurmasını savunuyordu. Bunun için yeni ittifaklara ve zemine ihtiyacı vardı..

Bu zeminin aşağıda BM Antlaşmasının 1. maddesinin 2. ve 3. kısımları yer alan BM nezdinde bulunabileceğine inanıyordu..

2) Uluslar arasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek, ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak;

3) Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede, ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak;

BM (Carter) antlaşmasından yola çıkarak Artık siyah hareketinin yeni müttefikleri, içsel anlamda Kızılderililer, İspanyolca konuşan Latin Amerikalılar ve Kadınlar, dışsal anlamda 3. Dünya Ülkeleri, Afrika, Asya, Latin Amerika ülkelerinde yaşayan halklar.. Yeni alanı ise Birleşmiş Milletlerdir. Hareket içselden-dışsala, yerelden-evrensele doğru yol almaktadır. Özellikle İnsan hakları hareketinin BM seviyesine çıkarılması ile dünyanın gözünü zenci hareketine çevireceğini.. ABD yasaları karşısında güçsüz durumda olan halkının, Uluslararası hukuk karşısında elinin güçleneceğine inanıyordu. Malcolm X’in bu çıkışının 1960’lı yılların koşulları düşünüldüğünde; eski sosyal hareket anlayışından sıyrılıp, yeni sosyal hareketin eylem biçimine dönüştüğünü söyleyebiliriz..

Her şeyden önce burada adına mücadele edilen özgürlüğün tanımının yapılması, bu tanımın zaman içinde ilave unsurlar edinip edinemeyeceğinin tartışılması gerekmektedir..

Özgürlük düşüncede başlayıp, eylemde ifadesini bulan yapısıyla, daha çok bir süreçtir. Bilgi düşüncede genişlemeyle eylemde de genişlemeye sebep oluyorsa daha çok bilen daha özgürdür. Oysa Özgürlük tanımı gereği tüm insanların eşit olarak sahip olması gereken bir olgudur. O zaman bilgi edinilecek, bu bilgi edinme özgürlük istemi olarak ortaya konulacak ve tanındığı zaman özgürlük unsuru olacaktır. Bilgi sonsuz olduğu için özgürlükte daima bir süreç olarak kalacaktır..

İnsan Haklarının değişmez öğesi özgürlük içerik olarak sürekli değişecektir. Yani özgürlük mücadelesi daima var olmalıdır..

Kölelerin sadece efendilerine olan bağımlılıklarından kurtulmaları bir dönem için özgürlük iken veya sadece oy kullanma hakkının kazanımı bir dönem için özgürlük iken bugün özgürlük daha fazla şey ifade etmektedir..

Tam istihdam, çalışma hakkı, eğitim hakkı, kanunlar önünde eşitlik ve çeşitli imkan ve ürünlerden eşit faydalanabilme hakkı gibi haklar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine girmiş durumdadır. Yani kısacası bugünün Özgürlük ve bağımsızlık tanımı nasıl dünün bağımsızlık tanımından farklıysa yarının bağımsızlık tanımından da öyle farklıdır..

Bütün bunların ötesinde insanın eylemlerinde bağımsızlaşması (Özgürlük anlayışı çerçevesinde) bir süreç iken, bağımlılık bugün sadece şekil değiştirmiş, yeni tip köleler yaratmıştır. Emeğini istemediği fiyata satmak zorunda olan bir işçi veya ihtiyacı olan para için fahişelik yapan bir kadının özgürlüğünden söz etmek anlamsızdır. O zaman özgürlüğün ya da bireysel bağımsızlığın ön koşulu sosyal organizasyon tarafından öncelikli olarak paraya olan bağımlılığın giderilmesidir. Yaşam hakkından söz ederken yaşamak için gerekli donanımlardan söz edilmemesi, bu söylemi sadece düşünce boyutunda özgürlüğe taşımaktadır. İnsan olmaktan kaynaklanan hakların ön koşulu iradenin serbestçe yansıyacağı bir yaşam standardının sosyal organizasyon tarafından insana sağlanmasıdır. Çalışma hakkı, çalışma karşılığı özgürlük sağlayacak bir ücret edinme hakkı herkese sağlanmalıdır. Paranın yarattığı bağımlılık giderilmeli, paraya dayalı oluşmuş eşitlik ilkesine aykırı durum düzeltilmelidir..

Aslında Malcolm X bu düşünceye çok yaklaşmış, hakları bireysel kalmak koşuluyla sınıf veya ırk temelinden kurtarıp evrensel değerler seviyesine çekmiştir. Fakat kaçırdığı önemli şey Özgürlük tanımının ancak mevcut bilgi ve koşullar çerçevesinde yapılabileceği fakat aslında bunun bir süreç olup zamanla hem tanım hem de gereklerinin değişebileceği olmuştur. Aynı kölelikte olduğu gibi..

Mevcut özgürlük sorunlarına çözüm sağlayabilecek uluslararası bir organizasyon varmıdır? Birleşmiş Milletler ne kadar etkindir bu konuda.. Uygulamalara bakınca Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayan devletlerin bırakın yeni tanımlanacak özgürlükleri, bu Sözleşmede geçen özgürlükleri dahi tam anlamıyla sağlamadıkları ya da sağlayamadıkları görülmektedir. Buna karşın bireysel bağımsızlığın ön koşulu olan Çalışma Hakkı ve Ücret edinme hakkını lehlerine ihlal eden kesim uluslar arası yapılanmasıyla Globalleşme denilen organizasyonu hayata geçirmektedirler. Sermayenin örgütlenme şansı ile Emekçi, ufak esnaf veya köylünün örgütlenme şans ve becerisi eşit değildir. Sosyal düzen tamamen paraya köleleştirilmiş insan yaratmıştır. Seçme hakkı verilenler kimi seçerler? Seçebilecekleri kimlerdir? Seçilenlerin seçenlere karşı ne gibi sorumlulukları vardır? Denetim nasıl yapılacaktır? İnsana rağmen insanlar için ne demektir? Popülizm neden kötüdür? Tüm bu sorular tartışılması gereken sorulardır. Cevap Demokrasi ise; neden Demokrasi? Demokratik ülke varmı.?

Birleşmiş Milletler uluslar arası bir organizasyon olarak İnsan Hakları ihlaline karşı ciddi bir yaptırım gücü olmayan bir örgüt.. Haklılığın finans ve askeri güçle eşit olduğu bir yerde böyle bir yaptırım beklemekte hayal galiba..

Kısacası Özgürlük bir süreç; İnsanın bağımsızlaşma süreci.. Bu sürecin basamaklarıda Malcolm X’ler..

Her çağda insanların Malcolm X’lere, düşünce üreteceklere, sanatçılara ve Dünya’ya farklı bakacaklara ihtiyacı var..

Hasan Kaya

 

engelliler.gen.tr

Medyada Özürlülüğün Olumlu Sunumu.!

Halil Yılmaz Not:

Aşağıdaki yazılı metin doğrultusunda;

1) Size göre medyanın ‘kamu yararına’ yayın yapma, yapılan yayınların toplumsal etkilerini göz önüne alma gibi bir kaygısı olmalımıdır?

2) Bu güne kadar özel televizyon kanalları ve devlete ait TV kanallarında (TRT) özürlülerin sorunlarının ele alındığı sizi tatmin eden bir proğram izlediniz mi?

3) Medyada özürlülere ait yaşam hikayeleri anlatılırken sizi utandıran yada gururlandıran yaşam hikayeleri oldu mu?

4) Sizce, özürlülerin yaşadıkları sosyal, kültürel ve ekonomik sorunların çözümünde medya ne kadar etkilidir?

*** *** ***

Özürlülerin farklı, “normal dışı” algılanması, kitle iletişim araçlarındaki sunum biçimlerini etkileyerek belli stereotipilerin geliştirilmesine yol açmıştır. Bu stereotipiler şüphesiz öteden beri toplumun özürlülerle ilgili geliştirdiği çeşitli mitlerin bir sonucudur.

Ancak bu stereotipilerin öne çıkarılması ve dolaylı ya da dolaysız vurgulanması olumsuz tutumları pekiştirici bir rol oynar.

Kitle iletişim araçlarındaki baskın görüntü, özürlülerin başarısız ve “trajik” bir yaşam sürdükleri, “normal” bir yaşam sürdürmenin yolunun insanüstü bir güç ve yeteneğe sahip olmaktan geçtiği görüntüsüdür.

Bu inançlar sonucu iki temel sunum biçimi ortaya çıkar;

Kurban ve kahraman..!!!

Kurban imajı, trajik, yardıma muhtaç ve acınası kişileri, kahraman imajı, neşeli, başarılı, iyiliksever kişileri yansıtmaktadır.

Kitle iletişim araçlarında özürlü kişilerle ilgili sıkça tekrarlanan stereotipileri şu şekilde sınıflayabiliriz;

* Zavallı ve acınası kişiler olarak özürlüler,

* Şiddet objesi olarak özürlüler,

* Uğursuz ve günahkar kişiler olarak özürlüler,

* Konuyu destekleyici veya biblo olarak özürlü kişiler,

* Süper yetenekli kişiler olarak özürlüler,

* Alay objesi olarak özürlüler,

* Kendine acıyan ve kendi kendinin düşmanı olan kişiler olarak özürlüler,

* Yük olarak özürlüler,

* Cinsel olarak anormal kişiler olarak özürlüler,

* Toplum yaşamına tam katılımda yetersiz kişiler olarak özürlüler,

* Normal bir kişi olarak özürlüler,

Medya stereotipileri ve önyargıları pekiştiren ya da toplumu özürlü kişileri anlamak ve olumlu tutumlar geliştirmek konusunda eğiten çok güçlü bir araçtır. Özürlü kişiler televizyon, radyo, gazete ve dergilerde olumlu sunulduğunda olumsuz tutumların değiştirilmesi yönünde önemli bir kapı açılmaktadır.

Bu kapsamda medyada özürlülüğün sunum biçimleri konusunda izlenmesi gereken temel stratejiler şunlar olmalıdır;

Odak noktası özürlülük değil insan olmalıdır. Özürlü kişilerin toplumdaki herhangi bir insandan farkı yoktur. Herkesle eşit, aynı insan ve vatandaşlık haklarına sahip, saygı görmeyi hak eden bireylerdir. Kariyerleri, ekonomik düzeyleri, yaşam biçimleri herkes de olduğu gibi farklı farklıdır. Arkadaşları, özel ilişkileri, eşleri, çocukları, aileleri, hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları, işleri, hobileri, sorunları ve sevinçleri vardır. Bazılarının ciddi sağlık sorunları olmakla birlikte hepsi hasta değildir, sürekli yardım ihtiyacı olan, yardım toplayan, bütün gün yalnız başına oturan, depresif ve hiçbir işe yaramayan kişiler değillerdir.

Medyada özürlü kişilerin yer aldığı programlarda çok gerekmedikçe özürlülüğe odaklanılmamalıdır. Tedavi edilemeyen hastalıklar, doğumsal özürlülükler veya ağır yaralanmalar hakkında insanları çok kederlendirecek hikayeler anlatmaktan kaçınmalıdır. Bunun yerine bu durumun insanların ulaşım, barınma, uygun sağlık hizmeti alma, iş olanakları ve ayrımcılık gibi konularda yaşam kalitelerini nasıl etkilediğine odaklanmalıdır.

1. Dil ve terminoloji kullanımına özen gösterilmelidir. Dil fikirlerin, algıların ve toplumsal tutumların paylaşılmasında güçlü ve önemli bir araçtır. Günlük dilde kullanılan özel deyimler ve terimler kişilere ve onların imajına zarar verebilir. “Kader kurbanı”, “felakete uğramış”, “ıstırap çeken”, “zavallı” gibi duygusal sözcükler veya “tekerlekli sandalyeye mahkum”, “tekerlekli sandalye bağımlısı” gibi duygusal deyimler kişileri aşağılayıcı ve izleyenlerin gözünde acıma duyguları uyandıran ifadelerdir.

2. Genelleştirmeden ve etiketlemeden kaçınmalıdır. Özürlüler, engelliler, özürlü, engelli, körler, sağırlar gibi özelleşmiş bir grubu ifade eden genellemeler bu kişileri toplum içinde farklı bir konuma oturtan ifadelerdir. Bunun yanı sıra spastik, mongol, beyin özürlü gibi ifadeler damgalayıcı ifadelerdir. Özürlülük bireylerin bir çok özelliğinden biridir. Bu özelliğe yapılan vurgu onların insan yönünü ikinci plana iter. Bunun yerine “özürlü kişiler”, “özürlü birey”, down sendromlu kişi gibi ifadeler kullanılmalıdır.

3. Başarı abartılmamalıdır. Çeşitli alanlarda başarılı olmuş özürlü kişileri süper insan veya kahraman olarak sunmayın. Her ne kadar toplum başarılı kişileri taktir etse bile, özürlü bireyleri süper yetenekli olarak sunmak bütün özürlü bireylerden aynı düzeyde başarılı olma beklentisi yaratır. Ayrıca özürlü kişilerde varolabilmenin tek yolunun çok başarılı olmaktan geçtiği duygusu uyandırır ki bu hiç kimse için mümkün değildir.

4. Yapamadıklarına değil yapabildiklerine odaklanılmalıdır. Özürlü kişileri toplum yaşamına aktif olarak katılan kişiler olarak gösterin. Özürlü olmayan kişilerle birlikte sosyal yaşama ve iş yaşamına katılım engellerin ortadan kaldırılmasına ve iletişim kanallarının açılmasına yardımcı olur.

5. Yardım gereksinimi istismar edilmemelidir. Özürlü kişileri sürekli olarak başkalarından yardım talep eden, para toplayan kişiler olarak göstermek yalnızca pasif alıcı, acınması gereken kişiler olarak görünmelerine ve insanların kaçınmasına neden olan bir sunum biçimidir. Özürlü kişiler özürlü olan ve olmayan herkesle eşit ilişki içinde, aldığı kadar veren kişiler olarak sunulmalıdır.

6. Özürlülüğün bazı sonuçları eğlence aracı olmamalıdır. Özürlü kişiler komik, tuhaf ve gülünç kişiler değillerdir. Özürlü kişilerin böyle sunulması onların aşağılanmasına neden olduğu gibi, toplumu da onları ciddiye almalarını engelleyen bir yaklaşımdır.

7. Özürlü kişiler cinsel olarak anormal kişiler değillerdir. Gerçekte ne aseksüel ne de cinsel sapkınlıkları olan kişilerdir ve bu şekilde yansıtılmamalıdırlar. Bu algılama çok daha kolay cinsel istismara uğramalarına neden olmakta, veya karşı cinsle sağlıklı ilişki kurmalarına engel olmakta, zaman zaman insanları korkutan bir obje olarak algılanmaktadırlar.

8. Yapılan çalışmalarda özürlü kişilerden ve organizasyonlarından danışmanlık alınmalıdır. Yazarlar, gazeteciler, yapımcılar çalışmalarını topluma sunmadan önce doğruluğunu kontrol etmekle sorumludurlar. Özürlülükle ilgili konularda özürlü kişiler uzmandır. Hataları önlemek için özürlü kişilerden, organizasyonlardan danışmanlık almak en iyi yoldur.

9. Özürlü kişilerin medyada çalışmaları desteklenmelidir. Medya kuruluşları özürlü kişileri istihdam etmek için daha çok çaba harcamalıdırlar. Özürlü kişiler medyanın tüm kademelerinde yer aldıkça özürlülere yönelik medya tutumları da değişecektir.

10. Özürlü aktörlere yer verilmelidir. Özürlü karakterlerin yer aldığı her çalışmada mümkün olduğunca özürlü aktörler kullanılmalıdır.

11. Medya kuruluşlarına ve medya içeriğine ulaşılabilirlik artırılmalıdır. Özürlü kişilere eşit istihdam olanakları yaratmak için medya kuruluşları binalarını, ekipmanlarını, politika ve uygulamalarını özürlü kişilere uygun bir hale getirmelidirler. Medyada yer alan tüm yayınların özürlü kişilerin yararlanabileceği formatta olması önemlidir. Örneğin TV programları işitme özürlü kişiler için işaret dili veya alt yazı ile desteklenmeli, yazılı basın görme özürlü kişiler için farklı formatlarda ulaşılabilir olmalıdır (braille, elektronik format vb) Bu özürlü bireylere net bir şekilde toplumun değerli bir üyesi oldukları mesajı verecektir ve onların sosyal yaşama katılım çabalarını artıracaktır.

12. Medya kuruluşlarının tüm çalışanları özürlülükle ilgili konularda eğitilmelidir. Böylece özürlü kişilere yönelik farkındalıkları artacak, uygulamada karşılaştıkları zorluklar azalacak ve bunların ürünlerine yansımaları değişecektir.

 

engelliler.gen.tr